23 Ekim 2010 Cumartesi

87. YILDA “EKİM GEÇİDİ 9” TRABZON SERGİSİ AÇILDI

Cumhuriyet’in 87. Yılında İstanbul Modern Sanatlar Müzesi Derneği’nce “EKİM GEÇİDİ 9” TRABZON SERGİSİ, 22.10.2010 Cuma Günü Saat 17.30’da Trabzon Ortahisar, Hüseyin Kazaz Kültür Merkezinde Açıldı.


''Cumhuriyet’e Saygı ve Onu Sahiplenme'' amacıyla İstanbul Modern Sanatlar Derneği’nce düzenlenen ve ev sahipliğini Trabzon Belediyesinin yaptığı serginin 22.10.2010 Cuma Günü Saat 17.30’da, Trabzon Ortahisar, Hüseyin Kazaz Kültür Merkezi'ndeki açılış törenine, Trabzon Valisi Recep Kızılcık, Trabzon Belediye Başkanı Dr. Orhan Fevzi Gümrükçüoğlu, Trabzon İl Kültür ve Turizm Müdürü İsmail Kansız, İstanbul Modern Sanatlar Müzesi Yönetim Kurulu Başkanı Gülsün Erbil ile sanatseverler katıldı.
Açış konuşmasını sergi organizatörlerinden Kadir Şişginoğlu yaptı. Şişginoğlu, 2002 yılından bu yana sanatçı sorumluluğu ile Cumhuriyet'e saygı ve onu sahiplenme amacıyla Ekim Sergisi'ni düzenlediklerini belirterek,


''Bu yıl 18 ayrı ilde yaklaşık bin sanatçının katılımıyla sergimiz düzenlenmektedir. O illerden biri de Türk resim sanatının çok önemli merkezlerinden biri olan Trabzon'dur'' dedi.


Sergide 10 ilden 92 sanatçının eserlerinin yer aldığını ifade eden Şişginoğlu;


''Farklı kuşaklardan birçok sanatçının yer aldığı geniş katılımlı bu ulusal serginin, Trabzon'un ve ülkemizin sanat kültürüne katkıda bulunacağına inanıyoruz'' diye konuştu.


Trabzon Hüseyin Kazaz Kültür Merkezinin üst katında düzenlenen sergide;


1-Orhan İlyas(Kemençeci Heykeli), 2-Haydar Durmuş(Y.B. Tablo), 3-Kadir Şişginoğlu(Y.B. Tablo: Güvercinler), 4-Selahattin Hasırcıoğlu(Y.B. Tablo), 5-Banu Grote(Heykel), 6-Hüseyin emre Birinci(Tablo), 7-Mustafa Şener(Tablo), 8-Bedri Rahmi Eyüboğlu(Kalamış Yazmaları), 9-Bedri rahmi Eyüboğlu(Yazmalı Genç Kız), 10-Bedri Rahmi Eyüboğlu(1907 tarihli tablo), 11-Bedri rahmi Eyüboğlu(Cam rölyefli tablo), 12-Gülsün Erbil(Mistik Şemşi-li ağ örgülü tablo), 13-Gülay Çallı(Tablo), 14-Raif Kalyoncu(Y.B. Tablo), 15-Birce Yıldız Birdinç(Y.B. Tablo), 16-Selman Uzun(Y.B. Tablo), 17-Rasim Çubukçu(Hanımlar Tablosu), 18-Aşan Cora(Y.B. Tablo), 19-Elif Karadayı(Y.B. Tablo), 20-Dilek dindar(Y.B. Tablo: Uğru Böcekleri), 21-Yusuf Enveroğlu Alizade(Y.B. Tablo), 22-Meher bayramoğlu(Y.B. Tablo), 23-Yasemin Lümalı(Y.B. Tablo), 24-Abid Güner (Y.B. Tablo: Orman Manzarası), 25-M. Kemal Çetinel(Komp-Çıplaklar), 26-Meltem Sabriye Özcan(Y.B. Tablo), 27-Serdar Yılmaz(Y.B. Tablo), 28-Nursel B Sökmenayram(Y.B. Tablo. Çıplak adam), 29-Halil Baş(Y.B. Tablo), 30-Mürüvvet Ay(Y.B. Tablo), 31-Günay Aral(Y.B. Tablo), 32-Sezgin Yüksel(Kuşlar Motf), 33-Güler Genç Erol(Kız), 34- Semra Sağlam(Y.B. Tablo), 35-Mansur Caferov(Y.B. Tablo: insanlar),36-…(Soyut Resim), 37-Arif Askerov(Y.B. Tablo), 38-Elif Soyer(Y.B. Tablo), 39-M. Hikmet Malkoç(Y.B. Tablo), 40-Ali Asker Bal(Y.B. Tablo), 41-Ceyhan Murathan(Y.B. Tablo: Karadeniz yaşantısından kesitler), 42-Leyla Afacan Kodaman(Y.B. Tablo), 43-Behice İskender( Atatürk), 44-Kenan Demir( Yük taşıyan kadınlar), 45-Seda Üngün(Y.B. Tablo), 46-Y. Öçay(Y.B. Tablo: Kelebek)’ın tablo resim ve heykelleri sergilenmiştir.


HABER: Muhammet Yavruoğlu

ORDULU SANATÇILARDAN TRABZON’DA RESİM SERGİSİ

Ordulu ÖRSEV üyesi 16 Sanatçı, Trabzon’da Resim Sergisi Açtı




Fotoğraftakiler: Hüsnü Yakın, Talip Sezer, Emin Öztürk(Dernek Bşk.) ve Banu Atabay;  
FOTO: MUHAMMET YAVRUOĞLU
Ordu Plastik Sanatlar Derneği’nin Trabzon Resim Sergisi; bugün(22.10.2010 Cuma) Saat: 17.30’da Trabzon Eski Valilik Binasındaki Trabzon İl Kültür ve Turizm Müdürlüğüne ait Güzel Sanatlar Galerisi’nde açıldı.

Yoğun bir katılımın olduğu bildirilen sergide Ordulu 16 profesyonel Sanatçıya ait toplam 120 eser yer aldı. Sergi 22 Ekim – 04 Kasım tarihleri arasında sanatseverler tarafından gezilebilecek.

Sergiye de katılan Trabzon Valisi Dr. Recep Kızılcık, Ordu'dan göç eden etnik grupların resmedildiği eserlerle ilgili soru üzerine,

''Her şeyden önce sanat gerçekten dinlendirici ve çok çığır açıcı, düşünce açıcı bir uğraş. Yüzyıllardır bu topraklarda rengi, felsefi düşüncesi, inancı farklı olmakla birlikte hep beraber yaşamışız ve ortaya bir medeniyet çıkmış. Biz buyuz. Biz bu farklılıklarımız ile güzeliz ve güçlüyüz'' dedi.


Fotoğraftakiler: Hüsnü Yakın, Talip Sezer, Emin Öztürk(Dernek Bşk.) ve Banu Atabay;
FOTO: MUHAMMET YAVRUOĞLU
FOTO: MuhamFOTOfotmet YAVRUOĞLU  
Sergide tablo resim, grafik tasarım ve illüstrasyon(bezeme) gibi farklı sanat eserleri sergileniyor. Sergi hakkında konuşan Dernek Başkanı Emin Öztürk:
Serginin ilkini İstanbul’da, ikincisini Batum’da, üçüncüsünü de şimdi Trabzon’da açtık.

22 Ekim 2010 Cuma günü 17.30’da Trabzon eski vali Konağında yer alan Trabzon İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ne ait Trabzon Güzel Sanatlar Sanat Galerisinde açtığımız sergimizi halkımızın beğenisine sunduk. 16 sanatçımıza ait toplam 120 eserin sergilendiği sergimiz iki hafta boyunca açık kalacak.

Bu sergimizin ardından Yunanistan’ın başkenti Atina’da sergimizi açacağız” dedi.


Bu Sergiyi önemli yapan Karadeniz Plastik Sanatlar Derneğinin Anadolu Sergileri kapsamındaki birçok ilde planlanmış sergilerin ilkinin ilimizde olması.
Bunun dışında Dernek bünyesinde çalışmalarını sürdüren Türk Resim Sanatında isim olmuş önemli sanatçıların orijinal eserlerini görmek çok önemsenecek bir durum. Karadeniz Plastik Sanatlar Derneği bünyesinde birçok sanatçı aktif olarak etkinlikler yapmaktadır.

Öncelikli olarak Sergide dernek üyelerinden 16 Sanatçının 120 eseri bulunmaktadır. Sergide çalışmaları bulunan üyelerden Farklı üniversitede Güzel Sanatlar fakülteleri ve Resim bölümlerinde aktif olarak öğretim emekli olan hocaların yanında isminden söz ettiren gençlerde bulunmaktadır.

Katılan sanatçıların her biri Türk sanatında yer edinmiş kişilerden oluşmakta ama özellikle birkaç isimden söz etmek gerekirse öncelikli olarak Marmara Üniversitesi Resim bölümünden Prof. unvanıyla emekli olan Ali Candaş'dan söz etmek gerek. 1940 Trabzon doğumlu sanatçı, 1965’li yıllarda Ordu Perşembe Öğretmen Okulu' resim-İş öğretmenliğine yaptı ve 1971 yılında ilk kişisel sergisini bu şehirde açtı.

Bu günlerde Türk Resim Sanatının en büyük isminin çalışmasının ilimizde sergilenmesi önemli bir ayrıntıdır.

Bir diğer isim ise Abit Güner'dir. Güner, üzerinde söz edilmesi gereken bir başka sanatçıdır. 1947 yılında Trabzon doğumlu sanatçı halen çalışmalarını Trabzon'da, kendi atölyesinde sürdürmekte ve hiperrealizm anlayışındaki natürmortları ismini uluslararası sanat camiada haklı bir yere yazdırmış bir sanatçı. Birçok kurum ve koleksiyonda eserleri olan sanatçı birçok kişisel ve karma sergiye katılmış büyük bir usta.

Dünyaca ünlü Türk Karikatür ve Grafik Sanatçısı, 1954 yılında Mesudiye'de doğan, 23'ü uluslararası olmak üzere, toplam 64 ödülün sahibi Gürbüz Doğan Ekşioğlu’nun da sergide eserleri bulunuyor. Ekşioğlu’nun eserlerinden;
Bir kuşun kendisine yuva yapması için bir ağacı kökünden söküp götürdüğü çalışmadan, kafes içinde uçan kuşun özgür olmadığının anlatılmasına kadar her ölçüde resim bulunuyor.

Beli bağlı bir kuşun uçması da kısıtlanmış özgürlüğü gösteriyor. Yeşilin, ormanın, her tarafın yok edilmesinden sonra oluşturulan yapay bir havuz ise sonu olmayan suni bir güzelliğe dikkat çekiyor. Yani, dünyayı önce kendi elimizle yok ediyoruz, sonra da suni bir çalışma içine giriyoruz.
Bir başka eserde de, özgür kuşla özgür olmayan kuş arasındaki eşitliği de görebiliyoruz. Dengenin aynı olduğunu ve özgür olan kuşun bile özgür olamadığını anlıyoruz.

Sergide eseri olan sanatçılardan Önder Aydın ise 1955 Perşembe doğumlu Ömer Aydın 1979 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü'nden mezun oldu. Daha sonra lisansını tamamladı. Uzun yıllar sanat eğitimciliği yaptı, çocuk kitapları resimledi. Ulusal ve Uluslararası Sanat Festivallerinde eserleri sergilendi. Çalışmaları hakkında kitap, ansiklopedik sözlük, sanat dergisi, katalog ve basında çok sayıda röportaj ile değerlendirme yazıları yayınlandı.
Sanatçının resimlerinin esin kaynağı, Anadolu uygarlıklarına ait heykeller, mozaikler, rölyefler, fresko ve lahitler'dir. Resimlerinde Fantastik ve sürrealizme yakın bir anlatımı olan Önder Aydın 20 kişisel sergi 250’nin üzerende ise karma sergiye katıldı.

İçlerinde Ordu Valiliğinde olan birçok kurum, kuruluş müze ve koleksiyonda eserleri olan sanatçı çalışmalarını Ankara'da kendi atölyesinde sürdürmektedir ve halen Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltıraşlar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı'dır.


Sergide birbirinden önemli 16 sanatçı eserleriyle düş ve sanat dünyalarını keşfetmeniz için sizleri, değerli sanatseverleri bekliyor.


HABER ve FOTOĞRAF: Muhammet YAVRUOĞLU

SERGİDEN BAZI FOTOĞRAFLAR:
























22 Ekim 2010 Cuma

TRABZON YETİŞTİRME YURDUNA ZİYARET

Trabzon Valisi Dr. Recep Kızılcık’ın eşi Bayan Kızılcık Trabzon Yetiştirme Yurdunu Ziyaret Etti.


Trabzon’a geldikten sonra zamanının büyük bir bölümünü yaşlılar, yardıma muhtaç vatandaşlar ve çocuklara ayıran, Trabzon’da kadın dayanışmasına büyük katkı sağlayan ve bu yönde dernek kurup birçok projeyi hayata geçiren Trabzon Valisi Dr. Recep Kızılcık’ın eşi Sema Kızılcık, Trabzon Yetiştirme Yurdu’nu ziyaret etti.



Beraberinde vali yardımcılarının eşleri Arzu Batuk ve Suna Mercan ile yetiştirme yurdunu ziyaret eden Bayan Kızılcık, yurttaki çocukların sorunlarını ve isteklerini dinledikten sonra “Çocuklarımızın sorunu bizim sorunumuzdur. Zorluklar var ama gayretli, duyarlı olursak, bu sıkıntıları aşabiliyoruz” dedi.


Akşam yemeğini çocuklarla birlikte yetiştirme yurdunun yemekhanesinde yiyen Bayan Kızılcık, yakından ilgilendiği çocuklarla bol bol sohbet etti.


Bayan Kızılcık, “Devletimizin himayesi ve koruması altında bulunan çocuklarımızı sık sık ziyaret ediyoruz. Çocuklarımız geleceğimizdir. Bakıma muhtaç çocuklarına ve yaşlılarına sahip çıkan toplumların gelecekleri parlak ve güvenli olur” dedi.



Yetiştirme yurdu öğrencileri Bayan Kızılcık’a ziyaretlerinden dolayı memnuniyetlerini ifade edip, teşekkür ettiler. (V.B.)

İkizdere Vadisi Sit Alanı Edildi

İkizdere Vadisi’nin Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu kararı ile SİT Alanı ilan edildiği belirtildi.

İkizdere Derneği tarafından yapılan açıklamada,

“Yıllardır STK’lar olarak verdiğimiz hukuk mücadelesinin ve halk dayanışmasının bir sonucu olarak, bilimi ve gerçekleri de arkasına alan İkizdere, kazanmıştır.
Bölgemiz Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Müdürlüğü’nce SİT alanı ilan edilmiştir. Bundan böyle ülkemizde bir vadi daha HES darbelerinden korunmuş olacak ve ülkemiz geleceğine İkizdere doğal güzellikleri ile hizmet edecektir.

Türkiye’de HES’leri tartışılır hale getiren ve sorgulamamıza yardımcı olan başta İkizdere Derneği olmak üzere, HES konusunda birçok STK ile ortak hareket eden İkizdereliler, bölgelerini korumak için tüm yasal yollara başvurdu ve hukuk alanında birçok zaferler kazandı. Ancak tüm bu kazanımlara rağmen bölgede kalıcı bir çözüm oluşturmak için bölgenin SİT alanı olması gerekliliğini savunan İkizdere Derneği, gelinen noktada amacına ulaşmış oldu. Bölgemizin önümüzdeki yıllarda yalnızlaşmaması yok olmaması kanser vadisi olmaması için çabalayan ve bu uğurda bizlere desteklerini esirgemeyen tüm STK’lara, basın yayın organlarına ve elbette mücadelenin kilit noktasında yer alan İkizderelilere sonsuz teşekkürlerimizi sunar, ve gelecek asırlara bırakılmış bir doğa mirasının oluşmasına katkı sunan tüm vicdan sahibi kamu kurum ve kuruluşlarına saygılarımızı iletiriz” denildi.

Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun almış olduğu karar ile vadide yapımı planlanan ve devam etmekte olan HES projelerinin iptali gündeme geldi. İkizdere Vadisi’nde tamamlanan 1, yapımı süren 5 ve projelendirilen 24 HES projesi bulunuyor.

http://www.medyatrabzon.com/ - 22 Ekim 2010

Trabzon’dan Hac’ca 1.063 Kişi Gidecek

Trabzon’dan bu yıl bin 63 kişi hac farizasını yerine getirmek üzere kutsal topraklara gideceği belirtildi.


Konuyla ilgili açıklama yapan Trabzon İl Müftüsü Veysel Çakı, geçen yıl Trabzon’dan bin 200 kişi hacca giderken, bu yıl kontenjan sayısının sınırlı olması nedeniyle rakamın bin 63’e gerilediğini söyledi.


İlk kafilenin geçen hafta pazar günü uçakla kutsal topraklara hareket ettiğini belirten Çakı, gidişlerin 8 Kasım 2010 gününe kadar süreceğini kaydetti. Bu yıl il müftülüğüne 8 bin 840 hacı adayının başvuruda bulunduğunu kaydeden Çakı,


"2010 yılı Hac organizasyonunda Diyanet İşleri Başkanlığımız tarafından Trabzon`a bin 63 kontenjan verildi. İlk kafilemizi pazar günü uçakla kutsal topraklara uğurladık.


Müftülüğümüze bu yıl 8 bin 840 hacı adayı müracaat etti ancak kontenjan sayısının sınırlı olması münasebetiyle fazla sayıda göndermemiz mümkün olmadı” dedi.


Çakı, Trabzon’dan kutsal topraklara gidişlerin hepsinin uçakla olacağını, hacıların yüzde 60’ının diyanet, yüzde 40’ının ise özel şirketler tarafından hacca götürüleceğini belirtti.


http://www.takagazete.com/  - Tarih: 20.10.2010 08:50:06

ALMAN HAKİMLERDEN TTSO’YA ZİYARET

Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı ve Alman Uluslar arası Hukuki İşbirliği Vakfınca yürütülmekte olan “Sınai Hakların Yürütme ve Uygulamasının Güçlendirilmesi için Türkiye’nin Desteklenmesi” konulu Avrupa Birliği Eşleştirme Projesi kapsamında Trabzon’da düzenlenen Çalıştay’a katılmak üzere Trabzon’a gelen Alman Hâkimler Heyeti, Trabzon Ticaret ve Sanayi Odası’nı ziyaret etti.


Münih Eyalet Mahkemesi Hakimi Dr. Oliver Schön, Frankfurt Yüksek Mahkemesi Hakimi Christof Schmidt ve Hamburg Eyalet Mahkemesi Hakimi Markus Brauer’den oluşan heyet TTSO Yönetim Kurulu Başkanı Suat Hacısalihoğlu ile görüştü. Ziyarette konuşan Hacısalihoğlu,


“Trabzon’da birçok marka patent koruması altına alınmıştır. Dünyaca ünlü Akçaabat köftemizin bile patenti alınmıştır” dedi.


Ziyaret sonrası Hacısalihoğlu, Alman konuklarına çeşitli hediyeler verdi.


http://www.karadenizgazete.com.tr/  - 20 Ekim 2010 Çarşamba

Kızıl çamur 1 ay sonra Karadeniz'de

Kızıl çamurun Tuna Nehri'ne karıştığına ve yaklaşık bir ay içinde de Karadeniz'e ulaşacağı tahmin ediliyor.


Humik Madde Derneği Başkanı ve Sakarya Üniversitesi (SAÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Organik Kimya Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Tutar, Kızıl çamurun Tuna Nehri'ne karıştığına ve yaklaşık bir ay içinde de Karadeniz'e ulaşacağının tahmin edildiğine işaret eden Tutar,


"Kızıl çamur esasında krom, arsenik, kadmiyum, cıva gibi zehirli ağır metalleri içermektedir. Bu metaller kanser, solunum yetmezliği, tiroit bezi problemleri ve bağışıklık sistemi çökmesi gibi hastalıklara yol açmaktadır. Çamur kuruduğunda toz halinde havaya karışıyor ve solunum yoluyla insanların teneffüs etmeleri halinde çeşitli akciğer hastalıklarına, kanser ve solunum yetmezliği gibi hastalıklara neden oluyor. Asıl ciddi etkileri uzun süre sonra anlaşılacaktır" dedi.


Macaristanlı yetkililerin kızıl çamurla kaplı bölgenin temizliğini ilk anda sirkeyle yaptıklarını, bunun yetersiz olduğunu savunan Tutar,


"Sirkeyle temizleme yerine, kızıl çamur humik maddelerle (humik asit ve fulvik asit) temizlenseydi ve yıkansaydı daha etkili bir sonuç alınabilirdi" diye konuştu.


Humik Madde Derneği Başkan Yardımcısı ve humik maddeler üzerine doktora çalışması yapan Mümin Dizman ise Macaristan'ın humik madde çalışmaları konusunda çok ilerlemiş bir ülke olduğunu belirterek, humik asitten üretilen hapların Sağlık Bakanlığının izniyle bağışıklık sistemini güçlendirici ve toksinleri vücuttan atıcı takviye ilaç olarak kullanıldığını ifade etti.


Humik asitin ağır metalleri ve tarım ilacı gibi zehirli maddeleri etkisiz hale getirdiğini kaydeden Dizman, "Kazanın meydana geldiği köyün tarım alanlarının 15 veya 20 yıl süreyle kullanılamayacağı ifade ediliyor. Fakat öyle değil, bu topraklar humik asitle muamele edilirse, kısa sürede kullanılabilir ve tarım yapılabilir hale gelebilir" dedi.


http://www.karadenizgazete.com.tr/  - 20 Ekim 2010 Çarşamba

AKÇAABATLI BALIKÇILARDAN KAFES BALIKÇILIĞI TEPKİSİ

Trabzon’un Akçaabat ilçesi Darıca beldesi açıklarında özel bir işletme tarafından yapılması düşünülen kafes balıkçılığına Akçaabatlı balıkçılardan tepki geldi.



Akçaabat Su Ürünleri Kooperatifi Başkanı İsmet Boğuşlu, Darıca Su Ürünleri Kooperatifi Başkan Vekili Ramis Özaydın, Salacık Su Ürünleri Kooperatifi Başkanı Remzi Buruk, Akçakale Su Ürünleri Kooperatifi Başkanı Cengiz Erol ve Mersin Su Ürünleri Kooperatifi Başkanı Yunus Altın ve Darıca Su Ürünleri Kooperatifi üyesi Veysel Bekiryazıcı ortak bir açıklama yaparak Darıca beldesinde kültür balıkçılığı adı altında denizde kurulması planlanan kafeslerin çevreye ve yöre balıkçılarına zarar vereceğini iddia ettiler.

Konuyla ilgili açıklama yapan Darıca Su Ürünleri Kooperatifi üyesi Veysel Bekiryazıcı,

“Bu kafesler denizi kirletecek ve insanlar denize giremeyeceklerdir. Kültür balıkçılığı dedikleri kafes balıkçılığında 60 dönümlük bir alanda, sahilden 2 mil açıkta, ortalama 5 km’lik sahil şeridine paralel uzunlukta kafes balıkçılığı yapılacak. Bu bölgede küçük balıkçılık yapan, Akçakale, Salacık, Darıca ve Akçaabat’ta kooperatiflere bağlı yaklaşık 700-800 balıkçı bulunuyor. Bu insanlar geçimini balıkçlıktan kazanıyor. Söz konusu kafesler kurulduğunda balıkçının av sahası kalmayacaktır.

Darıca’nın üzerinde olmasının dezavantajı da sahil şeridinde en verimli av sahası olmasıdır. Bu bölgeyi çevredeki diğer balıkçılar da kullanmaktadır. Kurulacak kafesler Akçakale ve Mersin sahillerini de olumsuz etkileyecektir.

20 yıldan beri Ege’de, Akdeniz’de bunu denediler. Şimdi Karadeniz’e musallat olmaya çalışıyorlar. Bu süreç burada yeni başlıyor, buna sessiz kalınırsa Karadeniz’e çok yazık olur” dedi.


Mersin Beldesi Su Ürünleri Kooperatifi Yunus Altın ise “Mersin beldesi konum itibariyle de turizm merkezidir. Plajı olan bir yerdir. Ayrıca burası balıkçıların av sahasıdır. Yüzlerce balıkçının arkasında geçindireceği binlerce nüfus var. Biz buna müsaade etmeyeceğiz. Biz devletten iş-aş istemiyoruz, mevcut işimizi elimizden alınmasın yeter” diye konuştu.


Akçaabat Su Ürünleri Kooperatifi Başkanı İsmet Boğuşlu ise “Bizim Akçaabat, Darıca, Salacık, Akçakale, Mersin kooperatiflerimizde ortalama 700-800 üyemiz var.

Buralarda kafes balıkçılığı kurulması tamamen bizim üyelerimizin ve bunların ailelerinin açlığa mahkum edilmesi demektir. Bazılarının buradan rant sağlamasıyla birlikte buradaki insanların elinden ekmeği alınmaya çalışılıyor. Bizim sahamız kafes balıkçılığına uygun değildir.

Biz imza topluyoruz, ilgili makamlara iletiyoruz. Dileğimiz ilgili makamlarında bizim sesimizi duymasıdır” şeklinde konuştu.

http://www.karadenizgazete.com.tr/  - 20 Ekim 2010 Çarşamba

21 Ekim 2010 Perşembe

Bosna, bilge lider Aliya'yı unutmadı

Bütün zorluklara rağmen Bosna-Hersek’i bağımsız bir devlet yapmayı başaran, en zor anında halkının bir “Baba” gibi etrafında kenetlendiği, derin bilgi birikimiyle “Bilge İnsan” adı verilen Aliya İzzetbegoviç, ölümünün 7. yıldönümünde ülkesinde özlemle ve dualarla anılıyor.







Bütün zorluklara rağmen Bosna-Hersek’i bağımsız bir devlet yapmayı başaran, en zor anında halkının bir “Baba” gibi etrafında kenetlendiği, derin bilgi birikimiyle “Bilge İnsan” adı verilen Aliya İzzetbegoviç, ölümünün 7. yıldönümünde ülkesinde özlemle ve dualarla anılıyor. Fikirleri sebebiyle hapishanelerde yatan, halkı katledilirken, ülkesi cehenneme çevrilirken, dünya, yaşanan katliamlara sessiz kalırken Aliya İzzetbegoviç, ordusuna, “onlar gibi olmayın” emrini veriyordu.




Yaşadığı bütün zorluklara rağmen Bosna-Hersek’i bağımsız bir devlet yapmayı başaran, en zor anında halkının bir “baba” gibi etrafında kenetlendiği, derin bilgi birikimiyle “Bilge İnsan” adıyla anılan Aliya İzzetbegoviç, ebediyete intikalinin 7. yıldönümünde ülkesinde özlemle anılıyor.


Fatih Sultan Mehmed’in 1463 yılında Bosna-Hersek’i fethi ile kısa sürede kitleler halinde İslam’ı kabul eden Boşnaklar, Osmanlı’da buldukları huzuru ve güveni Türklerin bu topraklardan 1877-78 Berlin Antlaşmasıyla çekilmesiyle kaybetti. Bu tarihten sonra Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun parçası olan Bosna-Hersek, sırasıyla Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı ve ardından Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyetleri idaresi altında kaldı. Bu idareler altında Boşnaklara yapılan zulüm ve katliamlar nedeniyle çok sayıda insan ülkesinden göç etmek zorunda kalırken, kalanları ise çok daha kötü günler bekliyordu.


Ancak Boşnaklar hiçbir zaman iki seçenekli durumlara razı gelmediler ve hep bir “üçüncü yol” buldular. Bu üçüncü yol ise onların ayakta kalabilmesi, tarih sahnesinden silinmemesi için inançlarına ve bağımsızlıklarına sarılmaları oldu.

1. Dünya Savaşı, 2. Dünya Savaşı ve 1992-1995 yıllarındaki savaşta nüfusunun önemli kısmı katliamlara maruz kalan Boşnaklar, şimdi dünya sahnesinde tanınan bir bağımsız devletlerine ve bayraklarına sahip olmanın gururunu yaşıyor. Zor ve büyük acılar sonucu kazanılan bu özgürlüğün mimarı olarak, “Bilge İnsan” diye anılan Aliya İzzetbegoviç görülüyor.

“İslam Manifestosu”

Aliya İzzetbegoviç, 1970’li yıllarda yayınladığı “İslam Manfiestosu (Bildirge)” ile Cezayir’den Bosna’ya, Fas’tan Endonezya’ya, Türkiye’den Pakistan’a uzanan İslam coğrafyasındaki bütün Müslümanlara hitap ediyordu. Öncelikli olarak özgürlük, İslami düşüncenin çağımızda yeniden canlandırılması ve yaygınlaştırılması, günümüz Müslümanlarının vahim durumunun iyileştirilmesi, Batı ile İslam dünyasının ilişkisi, İslam ile diğer dünya dinleri arasında bağlantı kurulması, yeni bir medeniyetin nasıl inşa edileceği gibi konuları bu bildirgesinde işleyen Aliya İzzetbegoviç, bir anda bütün dikkatleri de üzerine çekmişti.

Bosna-Hersek’in batısındaki Bosanska Kruba şehrinde 1925 yılında dünyaya gelen ve babaannesi Üsküdarlı bir Türk olan Aliya İzzetbegoviç, Saraybosna’da 1943 yılında Alman Erkek Lisesi’ni bitirdi. Aliya İzzetbegoviç, II. Dünya Savaşı boyunca faşist ve Çetnik ideolojiye, daha sonra ise komünist ideoloji ve uygulamalarına karşı çıkarak Mladi Müslümani (Genç Müslümanlar) isimli, kolej ve üniversite öğrencilerinden oluşan, Bosnalı Müslümanları II. Dünya Savaşı sırasında yaşanan biyolojik soykırımdan, savaş sonrasında ise manevi soykırımdan kurtarmak amacını güden teşkilatın kurucusu oldu.

İlk defa 1946 yılında tutuklandı ve 1949 yılına dek hapiste kaldı. İzzetbegoviç daha sonra 1970’li yıllarda kaleme aldığı “İslam Manifestosu” nedeniyle 12 Bosnalı aydınla birlikte 1983 yılında yargılanarak 14 yıl hapis cezası aldı.
Ateşten gömlek giydi.
Zor koşullarda hapis hayatını sürdüren Aliya İzzetbegoviç, 1988 yılının sonunda Yugoslavya hükümetinin “sözlü muhalefet sebebiyle cezalandırılan bütün mahkûmların serbest bırakılması” kararıyla hapisten çıktı ve “ateşten gömleği” giyme hazırlığı başlattı.

Bosnalı Müslümanların, silahsız bir şekilde savaşla yüzleştikleri II. Dünya Savaşı’nda tecrübe edilen durumun tekrarını önlemek için Aliya İzzetbegoviç, 27 Mart 1990 tarihinde Demokratik Hareket Partisi’ni (Stranka Demokratske Akcije-SDA) kurdu.

Yugoslavya’yı oluşturan 6 Cumhuriyetten biri olan Bosna-Hersek’te 18 Kasım 1990 tarihinde yapılan ilk çok partili seçimlerde Aliya İzzetbegoviç’in genel başkanlığını yaptığı SDA, parlamentodaki toplam 240 milletvekilliğinden 86’sını ve Bosna-Hersek Cumhuriyeti’nin başkanlığını kazanmıştı.
Aliya İzzetbegoviç, önce Slovenya’nın ardından Hırvatistan’ın Yugoslavya’dan bağımsızlığını ilan etmesinin ardından, ya bağımsızlığı tercih edip bir bedel ödeyecek ya da o zamanki Yuoslavya’nın devlet başkanı olan Slobodan Miloşeviç’in “ırkçı” yönetimi altında kalacaktı. Aliya İzzetbegoviç, bu zor durumu her zaman büyük saygı duyduğu halkının tercihine bıraktı ve 29 Şubat ile 1 Mart 1992 tarihlerinde ülkede referandum yapıldı. Halkın yüzde 63’ü referanduma katıldı ve Bosna-Hersek’in özerkliği ve bağımsızlığı lehine oy kullandı. Referandumu baz alan AB, 6 Nisan’da, ABD ise 7 Nisan 1992’de Bosna-Hersek’in bağımsızlığını tanıdı.

Aynı gün, Bosnalı Sırpların siyasi lideri ve halen Lahey’deki uluslararası savaş suçları mahkemesinde yargılanan Radovan Karadziç ile Lahey’de yargılanırken 2006 yılında ölen Miloşeviç, uluslararası arenada tanınan Bosna-Hersek’e karşı savaş başlattı.



Katliamları dünya seyretti

Hızla gelişen savaş sürecinde, Bosna-Hersek Başkanlığı, Bosna-Hersek Cumhuriyeti ordusunu ve savaş hükümetini kurma kararı aldı. Aliya İzzetbegoviç, 2 Mayıs 1992 günü, Başbakan Yardımcısı Zlatko Lagumdzija ve kendisinin resmi tercümanı olan kızı Sabina ile Lizbon’da yapılan barış görüşmelerinden dönerken Saraybosna Havaalanı’nda Yugoslav ordusu (JNA) askerlerince esir alındı. Ancak Bosna ordusunun başarılı operasyonları sonucu esir alınan çok sayıda Yugoslav askerine karşılık İzzetbegoviç ve beraberindekiler salıverildi.

Dünyanın gözleri önünde, ekmek sırasında, su sırasında, pazarda bulunan insanlar kitlesel şekilde katlediliyordu. Evler, camiler, tarihi eserler yıkılıyor, dünya güçleri bu olanları ancak izliyordu. En korkunç savaş günlerinde ülkesi her gün çocuklarını kaybederken, ülkesi kanlar içindeyken İzzetbegoviç, başkalarının ibadet yerlerine, sivillere, kadınlara asla dokunulmaması yönünde birliklerine emir veriyordu.

Birleşmiş Milletler’in koruması altındaki Srebrenitza’da 8 bin insan bir gecede katledilirken Aliya İzzetbegoviç, “dünyanın sağır ve dilsiz” haline isyan ediyor, ancak bu isyanını dışarıya ve halkına asla yansıtmıyordu.

En zor günlerinde halkının etrafında kenetlendiği ve bir “baba” olarak gördüğü Aliya İzzetbegoviç, yaşanan olayları,

“Her şeye kadir olan Allah’a andolsun ki; köle olmayacağız. Ben Avrupa’ya giderken kafam önümde eğik gitmiyorum. Çünkü çocuk, kadın ve ihtiyar öldürmedik. Çünkü hiçbir kutsal yere saldırmadık.

Oysa, onlar bunların tamamını yaptılar. Hem de Batı’nın gözü önünde; Batı medeniyeti adına. Nefrete nefretle cevap vermeyin. Bosna için nefret çıkmaz sokaktır.

Nefret sadece bizim ruhlarımızı zedelemiyor, Bosna’nın özünü de zedeliyor” ifadeleriyle özetliyordu.

Avrupa’nın en büyük 4. silahlı gücüne sahip Yugoslav ordusuna karşı 3 yıl boyunca el yapımı silahlarla direnen Bosnalıların arasında Sırplar, Hırvatlar da bulunuyordu. Bosnalılar, Aliya İzzetbegoviç önderliğinde 21 Kasım 1995 tarihinde imzalanan Dayton Antlaşması ile devletlerini devam ettirmeyi başardı. Halkına uluslararası arenada tanınan bir devlet ve bayrak bırakan Aliya İzzetbegoviç, dünya güçleri tarafından imzalanan bu anlaşma ile bir kez daha, Bosna-Hersek’in siyasi sınırlarını korumayı başardı.

Ömrünün sonuna kadar, ülkesini, ülkesinin kurumlarını kuvvetlendirmek, mültecilerin dönüşünü sağlamak, işlenen savaş suçlarının mahkemeye taşınmasını sağlamak, daha iyi uluslararası ilişkiler kurmak ve insan haklarının yayılması için mücadele eden Aliya İzzetbegoviç, sağlık durumu kötü olmasına rağmen, savaştan sonraki dört yıl boyunca da ülkenin kalkınmasına önemli katkılarda bulundu. Sağlık durumundan dolayı, Ekim 2000’de, Bosna-Hersek başkanlığı görevinden çekilen Aliya İzzetbegoviç, 19 Ekim 2003’te vefat etti. Merhum Aliya İzzetbegoviç’i hastanedeki odasında vefatından önce son ziyaret eden devlet adamı olarak ise Başbakan Recep Tayyip Erdoğan kayıtlara girdi.

Halkına tavsiyeleri

-“Bize yapılan soykırımı unutursak bunu bir daha yaşamaya mecburuz, size asla intikam peşinden koşun demiyorum, ama yapılanları da asla unutmayın.”

-“Bizler insan olmaya ve insan kalmaya çalıştık ve başarılı olduk. Ancak bunu onlardan (Sırplardan) dolayı yapmadığımızın altını çizmeliyim. Kendimizden dolayı insan kalmaya çalıştık, onlardan dolayı değil.Onlara hiçbir şey borçlu değiliz. İnsan olmak ve insan kalmak, Allah’a ve kendimize karşı sorumluluğumuzdur. Onlara karşı değil.”

-“Hiçkimse intikam peşinde koşmamalı, sadece adaleti aramalıdır. Çünkü intikam sonu olmayan kötülüklerin de kapısını açar. Geçmişi unutmayın ama onunla da yaşamayın.”

-“Yeryüzünün öğretmeni olabilmek için gökyüzünün öğrencisi olmak lazım. Hukuk benim için sadece meslek değil inancım, yaşam tercihim ve hayat felsefem. Geleceğimizi geçmişimizde aramayacağız. Kin ve intikam peşinde koşmayacağız.”

-“İlerlemiş yaşıma rağmen, ümit ediyorum ki, halkımın özgürlüğe ve kurtuluşa ulaştığını görecek kadar yaşayacağım. 70 yaşındayım ve önümüzde daha uzunca bir yol var. Kişiler ölür, halklar yaşar.

Mücadelemiz bana bağlı değildir. Önemli olan da bu, sancağı binlerce insan taşıyor...”

-“Bu günleri gösteren yüce Allah’a hamd ediyorum. Tarihimizi kanımızla yazdık. Evlerimiz yakılıp yıkıldı. Düşmanlarımız mert değildi, alçakça katliamlar yaptılar. Yapılan katliamları dünya şimdilerde ortaya çıkartılan toplu mezarlardan anlamaktadır. Bu gerçekleri haykırmıştık, duyan olmamıştı. Tüm acılara rağmen çok şükür ayaktayız. Yıkılan ev ve camilerimizi yeniden inşa ettik. Şehidlerimizi rahmetle anıyoruz. Onlarla inşallah cennette buluşacağız, onları Allah’ın ve meleklerinin huzurunda şanlı direnişlerinden dolayı kutlayacağız. Gelinen noktada her şey bitmiş değil, yeni başlıyoruz. Başlattığımız mücadelede eksiklikler olmasına rağmen bir yerlere geldik. Bundan sonra görev sizlerindir. İlerleyen yaşım ve sıhhatim nedeniyle aktif siyaseti bırakıyor, bir nefer olarak ömrümü halkıma hizmet etmek isteyen siyasilere destekle yaşayacağım. Allah’a hamd ediyorum ki, bugün elimdeki dalgalanan bayrağı teslim edeceğim inanmış yüzbinler var. Artık Bosna Hersek hür ve bayrağımız kendi topraklarımızda dalgalanıyor. Selam sana ey halkım. İmanınıza, bayrağınıza ve devletinize sımsıkı sarılın.”

Aliya sade bir insan iyi bir liderdi ...

Bosna’da ölümünün yedinci yıldönümünde anılan eski Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç’le birlikte 1983 yılındaki Saraybosna davası sonucu “Bilge İnsan”la 5 yıl hapis yatan, eski Bosna Milli Marşının ve Srebreniçki Inferno’nun yazarı Prof. Dr. Cemaleddin Latiç, merhum İzzetbegoviç’in her şeyden önce büyük dostu olduğunu vurguladı. Merhum İzzetbegoviç’le 1970’li yıllarda üniversite öğrencisiyken tanıştığını belirten Latiç,

“Hayatımı, düşünce şeklimi, yönümü çok etkilemiştir. Etkisi sadece benim üzerimde olmamıştır, bizim jenerasyonu etkilemiştir” dedi.

Aliya İzzetbegoviç’le birlikte Foça’daki cezaevinde kaldığını ve orada çok büyük sıkıntılar çektiklerini belirterek,

“Bizi cezaevinde ‘siz bir devlet kuracaksınız, Aliya başkan sizler de bakan olacaksınız’ şeklinde suçluyorlardı. Aslında bizim öyle bir gayemiz yoktu, ancak cezaevinden çıktık, dedikleri gibi oradaki 13 kişinin her biri devlette önemli görevler üstlendi” dedi.

“Aliya sade bir insandı ama liderdi” diyen Latiç, “Sonra efsane oldu ve şu anda bir efsane olarak yaşamaktadır” şeklinde konuştu.

Çok sayıda kitaba imza atan Cemalettin Latiç, “Hatıralar” adlı yeni bir kitaba başladığını ve burada Aliya İzzetbegoviç’i “insan, siyasetçi ve Müslüman” olarak incelediğini söyledi.

“Aliya büyük trajedik bir kahramandır” diyen Latiç, merhum İzzetbegoviç’i Osmanlı zamanında Bosna’da uzun süre Sancak Beyliği yapan, anne tarafından Sultan II. Bayezid’in torunu olan ve Saraybosna’da çok önemli eserleri bulunan Gazi Hüsrev Bey’e çok benzettiğini belirtti.

Cemalettin Latiç, Saraybosna’nın kuşatma altında bulunduğu sırada, şiddetli kışın yaşandığı, elektriğin, suyun olmadığı bir dönemde, Başmüftü Mustafa Çeriç’in evinde toplantı yaptıklarını ve burada “çıkış yolu”nu sordukları merhum İzzetbegoviç’in kendilerine sonuna kadar direnmekten başka bir çarelerinin bulunmadığını söylediğini kaydetti.

Babam Müslümanların yaşamının Kur’an-ı Kerim’e göre olmasını istiyordu
Merhum Aliya İzzetbegoviç’in ailesi, cezaevinde yattığı dava arkadaşları, son anlarında sürekli yanında bulunan doktoru, vefatının 7. yıl dönümü nedeniyle Bilge İnsan’la ilgili ilginç hatıraları ve bugüne kadar söylenmemiş konuları paylaştı. Bağımsız bir devlet bıraktığı halkı tarafından bir “baba” olarak görülen ve çok sevilen Aliya İzzetbegoviç’in, 3 Ekim’deki seçimlerde Bosna-Hersek Devlet Başkanlığı Üçlü Konseyi üyeliğine seçilen oğlu Bakir İzzetbegoviç’in yanı sıra Leyla ve Sabina isimli 2 de kızı bulunuyor. Merhum İzzetbegoviç’in Saraybosna’daki Boşnak Lisesinin müdürlüğünü yapan büyük kızı Leyla Akşamiya (60), babasının herkese çok tolerans gösteren, hoşgörülü bir kişi olduğunu belirtti.

Kendilerinin yetişme döneminde babalarının annelerine göre daha çok kendilerine tolerans gösterdiğini ve seçme hakkı tanıdığını ifade eden Akşamiya, merhum İzzetbegoviç’in kendi felsefesine göre çocuklarını yönlendirdiğini ve yetiştirdiğini belirtti.

Akşamları ailece oturup uzun uzun konuştukları günleri hiç unutmadığını belirten Akşamiya, babasının her zaman kendilerine prensip soruları sorduğunu ve ondan “yapamazsınız” kelimesini duymadıklarını kaydetti. “Biz çok söz dinleyen çocuklar değildik, biz ona benziyorduk. Çünkü kendisi de söz dinlemezdi” diyen Leyla Akşamiya, babasıyla ilgili şunları anlattı:


“Her zaman istediği gibi hareket ederdi, düşünün 21 yaşındayken cezaevine kapatılmıştı. Çünkü belirli bir hareketi, bir düşünceyi, halkı, dünyadaki insanların iyiliği için savunmak istemişti. Müslümanlara yardım etme ihtiyacı duyuyordu.

Müslümanlara yeni bir dönem getirmek istemişti: ‘Yeniden doğuş’ olarak nitelendirebiliriz, siyasetle ilgili değil de kültürel bakımdan yeniden doğuş. Bu hareketin (Genç Müslümanlar Teşkilatı) içinde 18 ile 28 yaşları arasında arkadaşları vardı. Onların çoğu öldürüldü, komünistler o zaman onların gelecek için tehlike oluşturabileceklerini düşünerek 18–19 yaşındaki bu teşkilatın üyesi gençleri öldürdü. Babam ise ilk önce 3 yıl, sonra da 6 yıl kadar hapishanede kaldı. O iktidar istemedi, sadece Müslümanlar için yeni bir dönem istemişti...

Müslümanların yeteri kadar Kur’an-ı Kerim okumadığını görmüştü, sadece güzel bir bez içinde sarılı olarak evlerin raflarında duruyordu. O kutsal kitabın mealinin okunmasını istiyordu. Müslümanların hayatlarını ve davranışlarını, etiği, ahlâkı Kur’an-ı Kerim’e göre yönlendirmeleri gerektiğini düşünüyordu.”



Babasının felsefesinin temellerinde de Kur’an-ı Kerim’in temel öğelerinin bulunduğuna işaret eden Leyla Akşamiya, babasının vefatından sonra kullandığı Kur’an-ı Kerim’in mealini aldığını ve orada not kağıtları bulduğunu söyledi.


Kaynak: Vakit / TIMETÜRK

www.timeturk.com  - 20 Ekim 2010 Çarşamba - 07:57