19 Şubat 2011 Cumartesi

‘16. SÜSLEME SANATLARI YARIŞMASI’ İÇİN BAŞVURULAR BAŞLADI


Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Türk Süsleme Sanatları Yarışması için başvurular başladı.


www.timeturk.com 
 
Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Türk Süsleme Sanatları Yarışması için başvurular başladı. Bu yıl 16.’sı düzenlenecek yarışmada ‘Hüsn’i Hat’, ‘Tezhip’, ‘Minyatür’, ‘Çini Deseni’ ve ‘Ebru’ sanatları dallarında yarışma düzenlenecek.


Konu seçiminde serbest olan yarışmacılar, daha önce herhangi bir yarışmada ödül almamış ya da sergilenmemiş bir eserle yarışmaya katılacak. Dereceye giren yarışmacılara her daldan 3’er adet olmak üzere, 7 bin TL ödül ve başarı belgesi verilecek.


Hikmet Barutçugil, Prof. Dr. Sitare Turan Bakır, Prof. Dr. Çiçek Derman, Davut Bektaş, Memnune Birkan, Ahmet Zeki Yavaş ve bir Kültür ve Turizm Bakanlığı temsilcisinden oluşan jüri, eserlerin elemesini yapmak, ödüle ve sergilenmeye değer bulunan eserleri belirlemek amacıyla nisan ayında toplanacak.

Yarışmayla ilgili ayrıntılı bilgiye Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın internet sitesinden ulaşılabiliyor.


www.timeturk.com - 18 Şubat 2011 Cuma - 23:26

“BAŞBAKANIMIZ DA BÜYÜKŞEHİR’E SICAK BAKIYOR”


Yalova’da bulunan Trabzon Belediye Başkanı Dr. Orhan Fevzi Gümrükçüoğlu, Trabzon’un büyükşehir olmasına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sıcak baktığını söyledi.



Trabzon Belediye Başkanı Dr. Orhan Fevzi Gümrükçüoğlu, Yalova’ya bir ziyaret düzenledi. İlk olarak AK Parti Yalova İl Başkanı Temel Coşkun’u makamında ziyaret eden Gümrükçüoğlu,

"AK Parti Yalova İl Başkanı Temel Coşkun, şehre çok büyük katkılarının olacağına inandığım, kamuda, devlette, siyasette ve belediyecilikte tecrübesi olan bir büyüğümüz. İnşallah onun başkanlığında size de ülkemize de büyük hizmetler gelecektir. Hepinizin de Trabzon’u ikinci bir iliniz kabul etmenizi istiyoruz" dedi.

AK Parti Yalova İl Başkanı Temel Coşkun ise,

"Ben inanıyorum ki onu şahsında siyaset çok şey kazanıyor. Özelde de Trabzon’umuz çok şey kazanıyor. Onu yakinen de gittik gördük. Bürokrasideki çok başarılı hizmetinden sonra siyasete girmesini siyaseten büyük bir şans olarak görüyorum. Halka yakın, sevecen, gönül insanı bir başkanımız var" şeklinde konuştu.

Burada AK Parti Yalova İl Başkanı Temel Coşkun’a telkari sanatı ile süslemesi yapılmış bir adet takunya hediye eden Gümrükçüoğlu, bu takunyaların Trabzon’da ayrı bir değere sahip olduklarını dile getirdi.

"Başbakanımız da Büyükşehir'e Sıcak Bakıyor"

Buradan Yalova Belediyesi’ne geçen Trabzon Belediye Başkanı Dr. Orhan Fevzi Gümrükçüoğlu, Yalova Belediye Başkanı Yakup Koçal tarafından kapıda karşılandı. Burada Trabzon’un büyükşehir olma çalışmaları ile ilgili bilgi veren Gümrükçüoğlu,

"Büyükşehir olma süreci içerisinde bir dosya hazırlayarak İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğüne sunduk. Ardından Başbakanlığa talebimizi ilettik. Başbakanımız bu işe sıcak baktı. ‘Trabzon’a da bu statü verilebilir’ dedi. Yasada 750 bin nüfus şartı var.

Bunu değiştirmeyi çok düşünmüyorlar. Öyle olursa Trabzon’un Kocaeli ve İstanbul gibi tüm il sınırları ile olması gerekir. Ya da ikinci bir alternatif ise valilik merkezinden 30 kilometre yarıçaplı bir alan tarandığında bu alanda 500 binin üzerinde bir nüfus varsa, ‘Bu illere Büyükşehir statüsü verilir’ denilirse o zaman da Trabzon büyükşehir olur. Başbakanımız birinci alternatife biraz daha sıcak bakıyor. Ama 12 Haziran’daki genel seçim nedeniyle 12 Mart’tan sonra yasama bitiyor. Bu süre zarfında yasama
takvimi yetişmeyebilir" diye konuştu.

Gümrükçüoğlu daha sonra Yalova Karadenizliler Derneği’ni ziyaret etti.

Buradaki ziyarete Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Mahir Küçük de katıldı. Dernek Başkanı Erdoğan Tahmaz tarafından yapılan hoş geldin konuşması ile karşılanan Gümrükçüoğlu, dernekte bir de sunum gerçekleştirdi. Trabzon’da yapılan çalışmaları dernek üyelerine anlatan Gümrükçüoğlu, "Trabzon'da sizler için de çalışıyoruz" dedi.

www.takagazete.com - 19.02.2011

Bakan Yıldırım: “Demiryolu İmkânsız Değil"


Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, ilk olarak TAKA’ya yaptığı açıklamayı Romanya’da yineledi ve “Trabzon’a demir yolu yapılacak. Zor bir proje ama imkânsız değil. Zaten bu Atatürk’ün de hayaliydi. Gerçekleştirmek istiyoruz. Çalışmalarımız sürüyor" diye cevapladı.


Romanya’ya yaptığı resmi ziyareti sırasında Bükreş’teki Türk İşadamları Derneği (TİAD) merkezini ziyaret eden Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, yurt dışındaki Türk vatandaşlarının oy kullanması için teknik olarak bütün altyapılarının hazır olduğunu söyledi.


Bir Trabzonlu işadamının "Trabzon’a ne zaman demiryolu yapacaksınız?" sorusuna da Yıldırım,"Trabzon’a demir yolu yapılacak. Zor bir proje ama imkânsız değil. Zaten bu Atatürk’ün de hayaliydi. Gerçekleştirmek istiyoruz. Çalışmalarımız sürüyor" diye cevapladı.


www.takagazete.com - 19.02.2011

Falk: “Sömürgeciliğin zehirli tortusu”


Yaşı ileri büyük imparatorluk, gizli emperyalist hegemonya çağının parlamentoda sesini kesti, ama şimdi bu büyük yapı parçalanıyor.


www.timeturk.com - 17 Şubat 2011 Perşembe - 11:16


Richard Falk* / TİMETURK


En azından, Washington ya da Telaviv’den açıkça yapılan herhangi bir açıklama gelmedi – Hükümetler en çok Mısır devriminin askeri müdahalesini şaşkınlıkla izliyor. Bu tür bir kısıtlama, jeopolitik akıl sağlığının, sömürgeciliğin ardından gelen ahlaktan daha anlamlı olduğunu ortaya koyar fakat yine de, en azından geçici olarak kurulu siyasal düzeni bozan, gerçekleşen değişimin önleminin alınmasına olanak sağlar.

Ve henüz görülen ve görünmeyen yollarla, dış aktörler, özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve belirgin Amerikan tarzı emperyalistlik farz edilen ve baba imtiyazlarla, zalim ve yozlaşmış Mübarek diktatörlüğü tarafından süregelen sübvanse esaretini, Mısır halkının bu olağanüstü ayaklanmasının neticesinde şekillendirmek ve neticelendirmek için çare arıyorlar. Bu Amerikan liderliğindeki diplomasinin, kargaşa yönetiminin görünen yüzü olmadan, ayırt edici en belirgin özelliğidir, bu yüzden rejim hayatta kalır ve göstericiler aksilikle ‘normallik’ diye adlandırılan döneme geri dönerler.

Ben en çok Başkan Obama’nın, devrimci ayaklanmaya nasıl yanıt verilmesi gerektiği hakkında Mübarek rejimini talimat vermeye açıkça yetkili sıfatıyla görmesini bu yüzden şaşırtıcı buluyorum. Gösterilen çabaya değil- fakat özgür irade, ulusal egemenlik ve demokrasi meşruiyeti etrafında kurulu bir dünya düzeni içinde sadece emperyalist kapanıklığın(mahcubiyetin) olmamasına- bunun eksikliğine hayret ediyorum.


Ve neredeyse şaşırtıcı olan, velev ki kapılı kapılar ardında, itaatkâr şekilde söz dinleyip ve ona göre davranıyor olsa da - rehber kisvesi altındaki kabul edilemez girişimiyle toplumda numara yapması Mübarek’in başarısızlığıdır. Efendi ve hizmetçinin bu jeopolitik tiyatro performansı bütün sömürgeci ve onların ulusal işbirlikçileri tarafından sömürgeci zihniyetin devamını ileri sürer.


Tek hakiki riayet edilecek yeni-sömürgecilik mesajı: "Kenara savul(çekil) ve alkışla" Geçmiş yüzyılın büyük dönüşüm mücadeleleri, küresel güney boyunca Avrupa sömürge imparatorluklarından kurtulmak için bir dizi meydan okumayı gerektirdi. Ama siyasal bağımsızlık dolaylı fakat gizlice fırsat kollayan ekonomik ve stratejik çıkarları korumak için tasarlanmış kontrol yöntemlerine bir son getirmedi. Böyle bir dinamik, kabul edilmemiş eski sömürge efendilerinin veya Batılı haleflerinin isteklerine hizmet etmek için kendi halkının refahını feda eden siyasi liderlere güven anlamına geldi- 1956 Süveyş krizinden sonra Orta Doğu’da Amerika Birleşik Devletleri büyük ölçüde Birleşik Krallığın ve Fransa’nın yerini aldı.


Ve Batı’nın bu yeni sömürge uşakları, ülkelerinin yerli servetiyle ilişkili olarak sanal mülkiyet hakları ile yetkili iyi ücretli müstebitleri oldular, bu onların yabancı sermayeyi kabul eder hale gelmelerini sağladı. Bu bağlamda, Mübarek rejimi yeni sömürgecilik başarısının afiş çocuğu oldu. Batının liberal gözleri uzun zamandır bu dış politika başarısı için gerekli olan istismarın iç yüzünü fark etmemeye alışkındır - bu sonradan göz ardı eden bazı cesur gazeteciler tarafından fark edildi veya ‘solcu’ kabilinden bazıları tarafından zorunlu itibar kaybetti. Bu, eleştiriyi saptırmakta başarısız olduysa, onlar genelde Arap topraklarının kültürü ile gelen ve eziyet eden küçümseyici bir gülümseme ile beraber gösterirlerdi - sağduyulu yabancıların herhangi bir rahatsızlık olmadan, adapte olduğu bir gerçektir.


Aslında, bu durumda, gönüllü işkence araçları ve olanakları sağlayan yabancı ülkelere yerleştirmek için CIA tarafından sevk edilen ‘terörist zanlıları’na, ‘aşırı hükümlerin’ gizlice uygulandığı sorgulama mekânlarından biri olarak hizmet veren Mısır bu tür uygulamalar için tamamen uygundu. "Bir insan hakları başkanlığı" ile kastedilen bu mudur? Krizdeki Mübarek hükümetinde, Başkan Obama'nın özel elçisinin, CIA' nın ileri gelenlerinden bir Amerikalı olan Frank Wisner’dan başkası olmadığı göz ardı edilmemelidir.


ABD’nin bölgesel çıkarlarına hizmet veren bu çeşit yeni sömürgeci devlet arasındaki ilişkiler - petrol, İsrail, İslam’ın güçlenmesini engelleme politikası, istenmeyen nükleer silahların çoğalmasından kaçınma- güç karşılığında, ayrıcalık ve bu süreç içinde ulusal halkın itibarını ve mutluluğunu feda etmiş olan çökmüş küçük ulusal elitin yetkisinde bulunan refah- hakkında net olunmalıdır.


Yeni sömürgecilik çağında, ulusal egemenlik ve insan haklarının popüler bilinci aşılamasının, yalnızca korku bariyerleri dikerek sağlandığı böyle bir yapı, amaçlarını ve değerlerini güden halka gözdağı vermek için tasarlanmış devlet terörü ile desteklenir. Son zamanlarda Tunus ve Mısır’da olduğu gibi, bu bariyerler ihlal edildiğinde, baskıcı rejimin kırılganlığı karanlıkta parlar.


Diktatör Tunus’da Zeynel Abidin bin Ali’nin yaptığı gibi, ya en yakın çıkışa koşar ya da en yakın veya yabancı arkadaşları tarafından atılır böylece devrimci mücadele vakitsiz bir uzlaşmayla tavlanabilir. Bu ikinci süreç Kahire’de saray seçkinlerinin ve Beyaz Saray’daki destekleyicilerinin son manevralarından birinin sunumu gibi görünüyordu. Sadece zaman karşıdevrimin hiddetinin kazanıp kazanmayacağı günü muhtemelen silah sesleri ve kırbaçla söyleyecektir- ve muhtemelen, eğer eski rejim tamamıyla yeniden yapılandırılmazsa, zamanında gerçekleştirilmemiş vaatler olan reformunun yatıştırıcı jestleri yoluyla.


Gerçekleştirilmemiş- çünkü çöküş ve kitlesel yoksullaşmanın ortasında servetin brüt farklılıkları sadece baskıcı yönetimin yeniden vergi koyması yoluyla yeni-Tahrir Meydanı’nda sürdürülebilir. Ve bu baskı değilse, o zaman sosyal ve ekonomik adalet için hak taleplerine çok uzun direnmek, Filistin mücadelesi ile dayanışma için gereken vesile mümkün olmayacaktır.


Burası ironinin dönüm noktasıdır. ABD’nin büyük stratejisiyle uyum sağladığı sürece ve bu ifadenin halkın iradesinden habersiz küreselleşen dünya ekonomisinin neoliberal derebeyleri için bir tehdit olarak algılandığı veya stratejik sıralamaların Dışişleri Bakanlığı’na veya Pentagon planlamacılarına hoş(sevgili) gibi göründüğü sürece Washington özgür irade mantığına saygılı olacaktır.


Sonuç olarak; sallantıdaki rejimin eziyeti ve şiddetiyle ilgili şikâyet eden Mısır’da, ABD’nin- hakiki değişimi engelleme, Mısır Devletinin daha az demokratik değişimi manasına gelen, süreci dışarıdan yönetebilmek için çalışırken - demokrasinin gelişini kutlamak için sallayıp dalgalandırmaya uğraştığı gibi bir ileri, bir geri gitmek kaçınılmaz. 30 yıldan fazla başkanlık ettiği rejimin düzenlenmesi esnasında, CIA ile asıl temaslarını gerçekleştiren, Mübarek’in sadık askeri Omar Suleiman, Mısır adına geçiş sürecine başkanlık etmek için gizliden, Mübarek’i kalabalığın önüne atma planları yapıyor gibi görünüyor.


Jeopolitik yöneticiler tarafından daha fazla kurnazlık beklerdim ama belki de eksikliği, sık sık büyük imparatorlukların düşüşüne eşlik eden, emperyalist miyopluğun işaretlerinden biridir.


Medya tarafından göstericilere, Mısır sokaklarındaki ölüm ve şiddet riskini göze alma sebepleri hakkında sorulduğunda, çeşitli deyişlerle verilen tepkiler dikkat çekicidir: "Biz haklarımızı istiyoruz": veya "Biz özgürlük ve haysiyet istiyoruz" Elbette, işsizlik, yoksulluk, gıda güvenliği - ve yolsuzlukta öfke, kötüye kullanma ve Mübarek rejiminin hanedanlarının gösterişi şüphesiz devrim ateşini yakan öfkeye anlaşılabilir bir altyapı sunuyor. Suyun üstünde yüzer gibi görünen "haklar" ve "haysiyet", politik bilinci harekete geçirdi.


Bu fikirler; büyük ölçüde Batı bilincinin serasında büyütülen ve ondan sonra önce "milliyetçilik" gibi bir iyi niyet işareti olarak yüzyıl önce masumca ihraç edilen, sadece halkla ilişkiler olarak amaçlanmış olabilir, fakat zaman içinde bu tür fikirler mazlum ve mağdurların hayallerine yol açmış – ve beklenmedik tarihsel an gelip çattığında, alevlenmiştir.


Hollandalı sömürge öğretmenlerinden Batı’da siyasi bir ideoloji olarak milliyetçiliğin yükselişi hakkında öğrendikleri tarafından harekete geçirilen anti-sömürgecilik mücadelesindeki ilk yer almalarının ne ölçüde olduğunu anlatan Jakarta’daki Endonezya radikalleriyle bir on yıl kadar önce konuştuğumu hatırlıyorum.


Fikirler muhafazakâr niyetle yayılmış olabilir, fakat ezilen halkların mücadeleleri adına sonradan tahsis edilir hale gelirse, bu fikirler yeniden doğar - ve yeni bir özgürlükçü siyasetin temelleri olarak hizmet verirler.


Bu Hegelci yolculuğu, ilk olarak I. Dünya Savaşı’ndan sonra Woodrow Wilson tarafından ilan edilen "özgür irade" fikrinden daha iyi hiçbir şey tanımlayamaz. Wilson, yabancı yatırımcıların ve şirketlerin amaçlarının tatmin ediciliğine inanan ve Avrupa sömürge imparatorlukları ile ilgili herhangi bir şikâyeti olmamış, düzeni korumak için her şeyden önce aranan bir liderdi. Ona göre, özgür irade bir dizi etnik devlet oluşumu vasıtasıyla Osmanlı İmparatorluğu’nun temelli parçalanmasını tertiplemek için sadece uygun bir araçtı.


Dışişleri Bakanlığı’ndan gelen, özgür irade diğer tanrılara hizmet eder– ve sömürge yönetimini devirmek için güçlü bir seferberlik aracı haline gelir uyarılarına rağmen, Little Wilson’un hayali yaptı. Zamanımızda, insan hakları; bazen Soğuk Savaş sırasında düşmanla alay etmek için kullanılan bir propaganda pankartından başka bir şey olmamış, bazen emperyalist kimliğe uygun bir engel - ve bazen de devrimci coşkusunun temeli olmuş, Arap dünyasında çeşitli şekillerde yer alan hak ve haysiyet için tamamlanmamış ve sürmekte olan mücadelelerdeki durum olarak görünen benzer şekillerde dolambaçlı bir yol izlemektedir.


Bu gelecek oyunu sonuna kadar nasıl oynar tahmin etmek mümkün değil. Radikal belirsizlik durumlarında rol yapan çok fazla güç var. Mesela Mısır’da, ordunun kartları elinde tuttuğuna ve sonucu belirleyecek ağırlığın nereye konulacağına nihai kararı verdiğine yaygın olarak inanılmaktadır. Ancak bu tür bir geleneksel kanı, bizim hayallerimize hükmeden katı güç gerçekçiliğinin ve o tarihsel mümessilliğin sokaktaki insanlara değil, sonunda generallere ve onların silahlarına ait olduğunun bir işareti değildir.


Tabi ki, sonucun baştan belli olduğu kazananın tarafını tutarak - ordunun sadece akış ile gidermeye çalışmakta olduğu baskıların bulanıklığı var, Sadece komutanlarının konumlarını Mubarek’e borçlu olduğu Mısır’da değil - dünyada, akla, adalete ve ordunun iyi niyetine güvenmek için herhangi bir sebebiniz var mı?


İran'da ordu ve bir kenara çekildi ve bir devrimci süreci Şah'ın yozlaşmış ve acımasız yönetim yapısının şeklini değiştirdi. Halk çok kısa bir süreliğine üstünlük sağladı, demokrasi için teokrasinin yerine geçen bir sonraki karşı-devrimci harekette ellerinden kaçırdıkları olağanüstü inkılâp zaferleri vardı.


Devrimci zaferin birkaç örneği vardır ve bu birkaç durumda devrimci misyonu kesintiye uğratmadan ileriye götürmek hala nadir bir durumdur. Meydan okuma; bazılarının, önceleri eski düzene karşı birleşen hareketin bir parçası olan, fakat şimdi kendi çıkarları için zafer çalmaya niyetlenenler tarafından başlatıldığı, karşı-devrim projelerinin hemen hemen kaçınılmaz olduğu durumlarda, ihtilalın düşmesine engel olmak içindir, İhtilal zamanının karmaşası, özgürleşme, adalet ve onların hareketli idealleri olarak demokrasiyi mütalaa edenler tarafından son derece dikkat gerektirir, çünkü insancıl siyaset pahasına iktidarı ele geçirmek isteyen düşmanlar olacaktır.


Mısır devriminin en etkileyici özelliklerinden biri bu noktaya kadar toplumsal değişimi barışçı gösterilerle gerçekleştirmeyi amaçlayan olağanüstü teknikler ve rejim tarafından gönderilen baltagiyya’nın tekrarlanan kanlı provokasyonu karşısında bile, toplu göstericiler tarafından gösterilen dayanışmadır. Bu teknikler bu provokasyonlar tarafından yönlendirilmeyi reddetti ve biz sadece; provokasyonları uzaklaştırma ve karşı-devrim gelgitlerinin durulması, ya saldırı tarihinin abesliğinin idrak edilmesi ya da uzun süren bir aradan sonra şiddetle tahrip edilmiş, gayri meşruluğu kapsayan uzun süreli bir benimseme sürecinin yıkıcı etkilerinin onarılması umudumuzu kaybetmiyoruz.


*Princeton Üniversitesi Öğretim Üyesi ve BM İnsan Hakları Filistin Özel Raportörü


Bu makale Zehra Ulucak tarafından timeturk.com için tercüme edilmiştir.


Kaynak: www.timeturk.com - 17 Şubat 2011 Perşembe - 11.16

GAZETECİ-YAZAR İSMAİL TOPAL'IN ACI GÜNÜ


Akçaabat Yeni Haber Gazetesi’nin Sahibi Gazeteci Yazar İsmail Topal’ın kayınvalidesi, Akçaabat Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü elemanlarından Yazar Huzur Topal(Korkmaz)’ın annesi Perihan Korkmaz(82) vefat etti.



Akçaabat Yeni Haber Gazetesi’nin Sahibi Gazeteci Yazar İsmail Topal’ın kayınvalidesi, Akçaabat Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü elemanlarından Yazar Huzur Topal(Korkmaz)’ın annesi Perihan Korkmaz(82) Hakk’ın rahmetine kavuştu.


Bir süredir K.T.Ü Tıp Fakültesi Farabi Hastanesi’nde tedavi gören Korkmaz’ın cenazesi 16.02.2011 Çarşamba günü öğle namazını müteakiben Akçaabat Mezarlık Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından aile kabristanlığına defnedildi.


Merhume Perihan Korkmaz büyüğümüze Allah’tan rahmet, Topal ve korkmaz ailelerine, eş, dost, akraba ve sevenlerine sabırlar diliyoruz.


Kaynak: www.akcaabathaber.com 

18 Şubat 2011 Cuma

İMAM’IN HAKLI İSYANINA: ŞORUŞTURMA !?!

Edirne'de, ilköğretim okulu 2'nci sınıf öğrencisi Hasret Karakoç, geçen salı günü komşusunun 17 yaşındaki oğlu S.Ş. tarafından toprağa diri diri gömülünce boğulup hayatını kaybedince; Cenazede İmam, bu haksızlığa isyan ederek, yaptığı konuşma bazı basın tarafından 'ŞERİAT' diye yaygaraya dönüştürülünce Müftülük, imam hakkında soruşturma başlatmış.


BASINDA YER ALAN HABER İÇERİĞİ ŞÖYLE (!):

'Şeriat' isteyen imama soruşturma!


Edirne'de, Hasret'in cenazesi sırasında yaşananlar Müftülüğü harekete geçirdi.

Mesut HAN / EDİRNE (AHT)
Edirne'nin Havsa İlçesi'ne bağlı Şerbettar Köyü'nde çiftçilik yaparak geçimini sağlayan Emine ve İlkay Karakoç çiftinin 3 çocuğunun en büyüğü olan ilköğretim okulu 2'nci sınıf öğrencisi Hasret Karakoç, geçen salı günü komşusunun 17 yaşındaki oğlu S.Ş. tarafından toprağa diri diri gömülünce boğularak hayatını kaybetti. Olayla ilgili S.Ş. ve annesi 55 yaşındaki S.Ş. tutuklandı. Dün, Karakoç ailesinin evinin önünde düzenlenen cenaze töreninde, ailenin isteği üzerine köy imamı Eşref Sevimli, tabutun içinde kefene sarılı olan Hasret'in yüzünü açarak ailesine gösterdi. Burada imam Sevimli ile bazı vatandaşlar, 'hatıra' kalması için cep telefonları ile Hasret'in yüzünü görüntüledi.


"BAĞIMSIZLIKTIR, DEMOKRASİDİR DİYE HERKES CANİLERİN YANINDA OLURSA..."

Ardından da dua okutmak isteyen imam Eşref Sevilmiş, cemaate hitaben şunları söyledi:

"Kızımız hem şehit hem de melektir. Bu yavrumuz boğularak zulümle öldüğünden şehit olduğunu unutmayalım.

Dolayısıyla biz bu yavrumuzu hayır duamız ile yad etmenin yanı sıra, içimiz yanıyor, yakınıyoruz. Yara hepimizin, bunları hep birlikte paylaşıyoruz.

Toplumda yaşadığımız müddetçe dinimizden ne kadar uzaklaşıyorsak, yaptığımız hareketlerimiz ve kötülüklerde o kadar aşırılık meydana geliyor.
Bu yavruya kıyıp da bu hale sokanların cezası ne olabilir. Her birinize sorsak, her biriniz lime lime ederiz. Ama dinin emirleri ile emredilse, Edirne meydanında öyle bir kişi öldürülse, acaba bu ülkede kaç tane cani meydana çıkar, çıkamaz.

Ama ‘kanunlarımız veya insan haklarıdır, bağımsızlıktır, demokrasidir’ diye herkes canilerin yanında olursa, onlar o hakların arkasına sığınırsa, bizlerde yavrularımız, biz olmasa da ülkemizde birilerine böyle ateş düşer ve ağlar."


MÜFTÜLÜK SORUŞTURMA BAŞLATTI (!)

Televizyonların haber bültenlerinde imam Sevimli'nin Hasret'in cansız yüzünü cep telefonu ile görüntülemesi ve yaptığı konuşması yer alınca Edirne Müftülüğü'nü harekete geçti. Edirne Müftüsü Ömer Taşçıoğlu, bu konuşma ve ortaya çıkan görüntü nedeniyle köy imamı hakkında idari soruşturma başlattı.

www.haberturk.com - 18 Şubat 2011 Cuma, 20:26:11

TRABZON; ‘2. İPEKYOLU İŞADAMLARI ZİRVESİ’NE HAZIRLANIYOR


Trabzon Valisi Dr. Recep Kızılcık, 27–30 Nisan 2011 tarihleri arasında Trabzon’da düzenlenecek olan 2. Trabzon İpekyolu İşadamları Zirvesi’nin hazırlık toplantısına katıldı.



Trabzon Ticaret ve Sanayi Odası’nda gerçekleştirilen toplantıya, Vali Kızılcık’ın yanı sıra Trabzon Belediye Başkan Vekili Hüseyin Turan, Karadeniz Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İbrahim Özen, Trabzon Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı M. Suat Hacısalihoğlu, Doğu Karadeniz İhracatçılar Birliği Başkanı Ahmet Hamdi Gürdoğan ve ilgili kurumların temsilcileri katıldı.


2008 yılında ilki gerçekleştirilen ‘Trabzon İpekyolu İşadamları Zirvesi’nin bu yıl 2. sinin düzenleneceğini ifade eden Vali Kızılcık;


“İpekyolu İşadamları Zirvesi’nin ilk toplantısı bölgemizin ve Trabzon’umuzun idari ve ekonomik gelişmelerine katkı sağladı. Toplantının 2. sini tekrar düzenlemeyi düşünüyoruz. Temel hedefimiz Trabzon’umuzun kalkınmasında ticaretin önemli bir görev üstlenmesidir. Zirvenin gerçekleşmesinde Dış Ticaret Müsteşarlığımız başta olmak üzere Odalar ve Borsalar Birliğimizin katkısı var. Şehir olarak bu zirveyi en iyi şekilde gerçekleştirmek için istişare toplantısı düzenlemek için bir araya geldik” dedi.


Zirvenin daha etkin olması için kamu kurum ve kuruluşları ile sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle görüş alışverişinde bulunduğunu kaydeden Vali Kızılcık, açıklamalarını şu şekilde sürdürdü:


“Zirvenin, ülkemize, Doğu Karadeniz Bölgesi’ne ve Trabzon’umuza, ekonomik anlamda girdi ve ticaret olanakları sağlayacağını düşünüyorum.


Bu toplantıya yurt içi ve yurt dışından katılanlar olacaktır. Geçtiğimiz yıl gerekleştirilen Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi (KEİPA) toplantısının özellikle işadamları ayağı önemliydi. KEİPA toplantıları uzun yıllardır yapılmakla beraber bunun işadamları ayağı eksikti. Oda düzeltilmiş oldu.


İlimizde 2. si yapılacak olan Trabzon İpekyolu İşadamları Zirvesi’nin de bölgemiz adına kalıcı faydaları olacağı kanaatindeyim” dedi.


Hazırlık toplantısının sonunda katılımcılar gelecek hafta tekrar bir araya gelme kararı aldı. (V.B – 18.02.2011)

İSRAİL NEYİN PEŞİNDE !!! TÜRKİYE ELÇİLİKLERİNİ KAPATTI…

Hizbullah liderinin ölüm yıldönümünde gelen tehdit mesajları nedeniyle dünya çapındaki İsrail elçiliklerinde kırmızı alarm verildi. İsrail’in Türkiye elçilikleri ise geçici olarak kapatıldı.


Hizbullah liderlerinden İmad Mughniyad, 2008 Şubat’ında arabasına konan bombanın patlaması sonucu ölmüş, Hizbullah Mughniyad’ın ölümünden İsrail’i sorumlu tutmuştu.


Salı günü İsrail Dışişleri Bakanlığı Mughniyad’ın ölüm yıldönümü nedeniyle yabancı elçiliklerine yönelik pek çok tehdit mesajı aldıklarını açıkladı.
Haraetz’in haberine göre gelen tehditler üzerine İsrail’in Ankara büyükelçili ile İstanbul konsolosluğu geçici bir süre kapatıldı. İsrail’in dünya çapındaki büyükelçilikleri de alarm durumuna getirildi.


Bu arada İsrail Terörle Mücadele Bürosu da vatandaşlarını Mısır, Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan, Fildişi Sahilleri, Moritanya ve Venezuela’ya yapacakları seyahatlerin riskli olabileceği konusunda uyardı.


ntvmsnbc ve ajanslar


Kaynak: www.timeturk.com - 18 Şubat 2011 Cuma - 13:35

OLİVER ROY: ‘BU BİR İSLAMİ DEVRİM DEĞİLDİR!’


İslami dünyası konusunda uzman Fransız yazar Oliver Roy, Mısır ve Tunus'tan sonra Arap dünyasını kuşatan devrimleri değerlendirdi. Roy, 'Bu bir İslami devrim değildir!' dedi. İşte, Roy'un makalesi...


www.timeturk.com - 17 Şubat 2011 Perşembe - 12:58


Oliver Roy* / TİMETURK


Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki halk ayaklanmaları, Avrupa’da otuz yıldan daha eski 1979 İran İslam Devrimi modeli kullanılarak yorumlandı. Yorumcular, hareketin başında ya da gücü elde etmek için pusuda bekleyen İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) ya da onların yerel denklikleri gibi İslami grupları görmeyi bekliyorlardı. İhvan’ın sağduyusu şaşırttı ve huzurlarını kaçırdı. İslamcılar nereye gitmişlerdi?


Ayaklanmalara katılanlara bakarsanız burada söz konusu olanın post-İslamcı bir nesil olduğu açıkça görülür. Onlara göre, 1970 ve 1980’lerin büyük devrimleri mazide kalan atalarının işleridir. Bu genç neslin üyeleri ideolojiyle ilgilenmez; sloganları çıkarcı ve somuttur. “İrhal!” ya da “Hemen defol!” derler. 1980’lerde Cezayir’deki seleflerinin aksine, İslam’ın bir albenisi de yok. Daha da ötesi yozlaşmış diktatörlüğü yadsıyıp demokrasi çağrısı yapıyorlar. Bu, göstericiler laik demek değil fakat laik siyasi alanda hareket ediyorlar. İslam’ı daha iyi bir dünya yaratmaya yetkin bir ideoloji olarak da görmüyorlar.


Aynısı diğer ideolojiler için de doğru. Milliyetçiliğin savunuculuğunu yapmadan milliyetçiler (Sallanan bayraklara bakın). Komplo teorilerinin terk edilişi de özellikle dikkat çekici. Artık Arap dünyasındaki tüm sefilliğin nedeni Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail- ya da Tunus olayında Fransa- görülmüyor. Pan-Arabizm sloganları da geniş ölçüde yok. Hatta Mısırlıları ve Yemenlileri caddelere Tunus’taki olayların ardından getiren taklitçi etki ise bu “Arap Dünyası”nın siyasi bir gerçeklik olduğunu gösteriyor.


Bu nesil hiç şüphesiz çoğulcu, çünkü aynı zamanda bireyci. Sosyolojik çalışmalar, önceki nesillerden daha iyi eğitimli, daha bilgili olduklarını ve siyasi partilerin (her halükarda yasaklı) aracılığı olmadan bireylerin birbirleriyle bağlanmasını sağlayan modern iletişim yollarına erişebildiklerini gösteriyor. Bu genç insanlar, İslamcı rejimlerin diktatörlüğe dönüştüğünü de biliyor. Ne İran’ın ne de Suudi Arabistan’ın onlar için bir cazibesi yok. Gerçekten de, Mısır’da gösteri yapanlar 2009’da Mahmud Ahmedinecat’a karşı caddelere dökülenlerle aynı türden insanlar. (Propaganda nedenlerinden ötürü, Tahran’daki rejim Mısır’daki muhalif harekete desteğini açıkladı, yine de bu Hüsnü Mübarek’le hesaplaşmadan biraz daha fazlası) Birçokları inançlı kişiler, fakat inançlarını siyasi taleplerinden ayrı tutuyor. Bu bağlamda, hareket “laik”tir. Dini yaşantı ise bireyselleşmiştir.


Her şeyin üzerinde, insanlar haysiyet ve 1990’ların sonlarında Cezayir’de ortaya çıkan düstur kelime “saygı” için gösteri ya-pı-yor. Sahip çıktıkları değerler evrensel. Fakat istenen “demokrasi” yabancı değil ve Bush yönetiminin 2003’te Irak’ta önayak olduğu deneme ile fark var. O işe yaramadı çünkü siyasi meşruluktan yoksundu ve askeri müdahaleye dairdi. Paradoksal olarak bugün, yerli ve tam meşru demokrasi talebinin ifade edilmesine izin veren Obama yönetiminin çıkarcılığıyla birlikte, bu Ortadoğu’da ABD etkisinin solmasıdır.


Buna rağmen, ayaklanma devrim değildir. Yeni halk hareketin liderleri yok, yapısı yok ve eski diktatörlüklerde demokrasinin yerleşmesi görevini üstlenecek siyasi partileri de yok. Washington’un Irak’ta bir zamanlar umduğu gibi, eski rejimlerin yıkılmasının kendiliğinden yerlerine liberal demokrasilerin kurulmasına neden olması da pek muhtemel değil.


İslam’ı toplumun tüm sorunlarını çözmeye yetkin bir siyasi ideoloji olarak gören İslamcılara ne oldu? Kaybolmadılar ancak değiştiler. En radikaller uluslararası cihada katılmaya gitti; Mağrip’te, Pakistan’da ya da Londra’nın dış mahallelerinde el-Kaide ile birlikte. Ne sosyal ne de siyasi tabanları var. Gerçekten de Küresel Cihad sosyal hareketlerden ve ulusal mücadelelerden soyutlandı. El-Kaide kendisini batılı baskıya karşı savaşında küresel Müslüman “ümmetinin” ileri öncü kuvveti olarak göstermeye çalışıyor ancak başarısız. “Eylemin propagandası” mantığında sıkıştı kaldı ve asla Müslüman toplumlar içerisinde siyasi yapılar kurma zahmetine girmedi.


Çünkü el-Kaide edimlerini batıda yoğunlaştırmaya yöneliyor ya da herhangi bir yerde sözüm ona batılı hedefleri amaçlıyor, gerçekte etkisi sıfıra yakın.


Bu nedenle, siyasi radikalizmi son otuz yıldır Arap dünyasında meydana gelen yeniden-İslamlaşmaya bağlamak bir yanılgıdır. Eğer Arap toplumları otuz ya da kırk yıl öncesinde daha fazla İslamcı olsalardı, gösterilerdeki İslami sloganların yokluğunu ne açıklayacak? İslamlaşmanın paradoksu İslami aşırı derece de-politize etmesidir. Sosyal ve kültürel yeniden İslamlaşma- başörtüsü ya da peçe takılması, cami sayısının artması, imamların ve Müslüman televizyon kanallarının artması- militan İslamcıların müdahalesi olmadan meydana geldi ve aslında üzerinde kimsenin tekeli sevmediği “dini bir pazar" açtı. Özetle İslamcılar, 1980’lerde kamusal alanda dini özgürlük üzerindeki sıkı hâkimiyetlerini kaybetti.


Arap dünyasındaki, Tunus hariç, diktatörlükler, aşırı göz önünde ancak özellikle siyasi olmayan muhafazakâr İslam’ı desteklemiştir. Toplumun ahlakını kontrol etmeye kafaya takmışlardır. (Örneğin başörtüsü sıradanlaşmıştır) Bu, bireylerin yeniden İslamlaşmasını sosyal hareketlere tercih eden “Selefi” hareketle bağdaşır. Batı’da büyük, yeşil yeniden-İslamlaşma olarak görülen şey aslında İslam’ın sıradanlaştırılmasıdır. Fast-food’dan kadın modasına kadar her şey İslami olmuştur. Bununla birlikte dindarlığın şekilleri ve yapıları, bireyselleşmiştir. Şimdilerde kişi kendi inancını kurmaktadır. İslami devlet ütopyasına ilgisini tümden kaybederek Mısırlı Amr Halid gibi kendini-gerçekleştirmeden söz eden önderler aramaktadır. Selefiler, dini değerlerin korunmasına yoğunlaşır ve hiçbir siyasi programları yoktur. Daha da ötesi bugüne kadar düşüşte olduğu varsayılan Sufizm gibi dini akımlar bir kez daha serpilmektedir. Bu büyüyen inanç çeşitliliği İslam sınırlarının ötesine de geçmektedir. Hıristiyanlığa dönüş dalgalarının olduğu Cezayir ve İran örnekleri gibi.


Aynı zamanda bu diktatörlükleri, dini fanatikliğe karşı laikliği savunanlar olarak görmek de hatalıdır. Tunus dışında, Arap dünyasındaki otoriter rejimler toplumu laikleştirmedi; aksine, siyasi erkin doğasını tartışmadan şeriat kanununun dayatmasını içeren yeniden-İslamlaşmanın neo-radikal formuna intibak sağladı. Her yerde, katı muhafazakâr teolojiye dayanan resmi Müslüman kurumlar, devlet tarafından atandı. Bu o kadar etkili oldu ki Kahire’deki el-Ezher Üniversitesi’nde eğitilen geleneksel din görevlilerinin günün temel sosyal ve siyasi sorunları hakkında söyleyecek bir şeyleri kalmadı. Daha açık bir dünyada inançlarını yaşamak için yollar arayan genç nesle önerecek bir şeyleri yoktu.


Bu gelişmeler İslamcı siyasi hareketleri de etkiledi. Mısır’daki Müslüman Kardeşler’in ve Tunus’taki en-Nahda “Rönesans Parti”nin örneklerinde olduğu gibi. Müslüman Kardeşler, yenilgide (her yerde ona üleştirilen baskı) başarı (İran İslam Devrimi) gibi görünse de sıkıntılı olaylara karşılık değişti. Yeni nesil militanlar bundan ders çıkardı, tıpkı en-Nahda’nın kurucusu eski kurt Raşid Gannuşi gibi. Bir devrimin ardından gücü ele almaya çalışmanın iç savaş ya da diktatörlüğü getirdiğini anladılar. Ve baskıya karşı mücadelelerinde, diğer siyasi güçler ve oluşumlarla ilişkiye geçtiler. Kendi toplumları gayet iyi bildiklerinden, ideolojinin ne kadar az bir yer tuttuğunun farkındalar.

Aynı zamanda Türkiye’den dersler çıkardılar: Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti’nin demokrasiyle uzlaşması; seçim zaferleri; ekonomik gelişme; İslami değilse dahi en azından “özgün” değerlerin tesisi ile ulusal bağımsızlık.


Her şey bir kenara, Müslüman Kardeşler artık alternatif ekonomik ve sosyal bir modelin savunuculuğunu yapmıyor. Kardeşlik, ahlaki olarak muhafazakâr ve ekonomik olarak liberal hale geldi. Bu, hiç şüphesiz, görünüşlerindeki en vurucu değişim. Çünkü 1980’lerde İslamcılar, ezilen sınıfların çıkarlarını koruyacaklarını öne sürüyorlardı. Ekonominin devlete ait olmasını ve zenginliğin yeniden dağıtılmasını istiyorlardı. Bugün, Mısır’daki Müslüman Kardeşler, Mübarek’in toprak sahiplerine fiyatları yükseltme ve kiracı çiftçileri kovma hakkını geri veren tarımsal karşı-reformlarını onaylıyor. Özellikle sendika militanlığı noktasında “sol”un dirildiği Nil Deltası’ndaki aktif sosyal hareketlerde İslamcılar olmadığı için eksiksiz bir dönüşüm vardır.


Buna rağmen, İslamcıların burjuvalaşması aynı zamanda demokrasi için bir kazanım. Çünkü onları uyum sağlamaya, taviz vermeye ve diğer siyasi güçlerle ittifaklara itiyor. Bu nedenle İslamcılığa karşı en etkin siperin diktatörlük mü olduğu sorusu mevzubahis bile değil. İslamcılar, demokratik oyunda oyuncular haline geldi. Doğal olarak, toplum ahlakı üzerinde kontrol sağlamaya çalışacaklar. Fakat İran’daki baskıcı düzenden ya da Suudi modeldeki dini polisten yoksun oldukları için, milletvekili seçme hakkı ile yetinmeyecek özgürlük talebini de dikkate almak zorunda kalacaklar. Özetle, İslamcılar ya kendilerini modernitede İslam’ın yerini yeniden düşünme iddiası süreci terk ederek konvansiyonel Selefi gelenekle özdeşleştirecek ya da din ve siyaset ilişkisini anlayışlarını yeniden düşünmek için çaba gösterecek.


Mısır’da, Müslüman Kardeşler, devrim geniş ölçüde apolitik kaldığı sürece, gelecek değişimlerde merkezi bir rol oynayacak. Şu an hâlâ protesto siyaseti iş başında. Yeni bir rejim türünün şafağı değil bu. Daha da ötesi, Arap toplumları bir şekilde muhafazakâr kalacak. Ekonomik liberalleşme sürecinin arkasından gelişen orta sınıflar siyasi istikrar isteyecek. Her şeyin üzerinde, diktatörlüğün yağmacı doğasına karşı protesto ediyorlar. Burada Tunus ve Mısır arasında bir karşılaştırma aydınlatıcı. Tunus’ta, Ben Ali ailesi sadece gücü değil aynı zamanda serveti de paylaşmayı reddederek tüm potansiyel müttefiklerini zayıflattı. Patron sınıfı iktidar ailesi tarafından dolandırıldı. Ordu siyasi ve mali olarak marjinalleştirildi. Tunus ordusu fakirdi. Bu nedenle daha büyük bir bütçe verecek demokratik rejimin gelişinde kurumsal çıkar gördü.


Buna karşılık Mısır’da rejimin çok daha geniş bir sosyal tabanı vardı ve ordu sadece siyasi gücü paylaşmanın yanında tüm kazanımlarıyla birlikte ekonominin yönetimiyle de ilgiliydi. Bu bağlamda, Arap dünyasında özgün bir yeri vardır. Bölge boyunca demokratik hareketler, derin kökleri bulunan himayecilik/kayırmacılıkla karşılaşıyordu. Demokrasi talebi, ordu, kabileler ve siyasi elit içerisindeki sadakat ve aidiyetin girift tertiplerinin üstesinden gelebilecek mi? Rejimler ne ölçüde eski sadakatleri sömürebilecek? Ürdün’deki Bedeviler ya da Yemen’deki kabileler gibi. Aksine, böylesi gruplar demokratik değişim hareketinde aktörler haline gelebilir mi? Ve din bu yeni duruma nasıl uyum sağlayacak?


Değişim süreci hiç şüphesiz uzun ve kaotik olacak fakat Arap Müslüman istisnacılık çağının bittiği kesin. Yakın zamandaki olaylar, Arap toplumları içersinde epey bir zamandır ilerleyen fakat bu zamana kadar Orta Doğu’ya karşı batılı yaklaşımın saptırıcı görüşü nedeniyle engellenmiş derin dönüşümlere işaret ediyor. Mısır ve Tunus’taki kasılmalar bu ülkelerdeki insanların kendi tarihlerinden dersler çıkarttıklarını gösteriyor. İslam’la işimiz bitmedi, bu kesin, ne de liberal demokrasi “tarihin sonu”. Fakat en azından bugün artık kendi kendini kuşatmayan- ki hiç olduysa- bir “Arap-Müslüman” kültürü karşısında İslam’ı düşünmeyi öğrenmeliyiz.



* “Kutsal Cehalet: Din ve Kültür Yolları Ayırdığında” adlı kitabın yazarı Oliver Roy, Florence Avrupa Üniversitesi Enstitüsü’nde sosyal ve siyasi teori profesörüdür.


Bu makale Oğuz Eser tarafından timeturk.com için tercüme edilmiştir.

AKÇAABAT BELEDİYESİ’NDEN ‘93.YIL KARMA RESİM SERGİSİ’


Akçaabat’ın Düşman İşgalinden Kurtuluşunun 93. Yılı Etkinlikleri Çerçevesinde ‘Erol Günaydın Sanat Merkezi’nde Türkiye’nin Tanınmış Ressamlarının Katılımı İle Karma Resim Sergisi Açıldı.



Akçaabat Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü ile Kültür Araştırma Kurulu ve Akçaabatlı Resim Öğretmenlerinin planladığı ve İlçenin düşman işgalinden kurtuluşunun 93. yılı kutlamaları çerçevesinde Erol Günaydın Sanat Merkezi'nde karma resim sergisi açıldı.



Sergide Türkiye’nin çeşitli illerinden gelen 51 sanatçının resimleri sergilendi.


Marmara Üniversitesi öğretim üyesi Ali Candaş, Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Mustafa Salim Aktuğ, İstanbul Işık Üniversitesi Dekanı Basri Erdem, Anadolu Üniversitesi öğretim üyesi Hakan Esmer, Mehmet Ali Doğan, Sezai Kara, Adil Ocak, Gülay Yüksel, Aynur Ocak, Aslı Özen, Durmuş Ali Akça, Yusuf Katipoğlu gibi önemli sanatçıların resimleri sergide yer aldı.

 

Ayrıca bu sergide, Akçaabat Fatih Eğitim Fakültesi ve Akçaabat Güzel Sanatlar Fakültesi öğretim üyeleri ile Akçaabat’ta görev yapan öğretmenler ve Trabzon’dan gelen sanatçılarda yer aldı.



Belediye Başkanı Şefik Türkmen yaptığı konuşmada:


“Akçaabat’ta resim dalında çok şanslıyız çok sayıda sanatçımız var. Bu sergiye çok sayıda sanatçımız katılmıştır. Çok iyi resimler olduğuna inanıyorum. Buraya eserleriyle katılan bütün sanatçılarımızı kutluyorum kendilerine şükranlarımı arz ediyorum” dedi.



Akçaabat Erol Günaydın Sanat Merkezi’ndeki 14. Karma Resim Sergisi, 17-25 Şubat 2011 tarihleri arasında açık kalacak ve son gün mesai saati bitiminde sona erecek.


KAYNAK:
HABER - FOTOĞRAFLAR: www.akcaabathaber.com - 8 Şubat 2011 Cuma

17 Şubat 2011 Perşembe

AKÇAABAT'IN KURTULUŞU KUTLANDI

 

Akçaabat ilçesinin düşman işgalinden kurtuluşunun 93. Yıl dönümü bugün (17 Şubat 2011 Perşembe Günü) törenlerle kutlandı.



Atatürk Parkı'ndaki Atatürk Anıtı'na çelenk konulması, saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın okunmasıyla başlayan törenlere, Atatürk Caddesi'nde devam edildi.



Buradaki törene Kaymakam Özkan Demir, Garnizon Komutanı Binbaşı Okan Uslu, Belediye Başkanı Şefik Türkmen, Trabzon Muharip Gaziler Dernek Başkanı ve üyeleri, daire amirleri, öğrenciler ve vatandaşlar katıldı.




Belediye Başkanı Türkmen, törende yaptığı konuşmada, tüm şehit ve gazileri şükranla andıklarını belirtti.




Türk milletinin tarihinden gelen birlik ve beraberliği sayesinde her türlü tehlikeye karşı koyacak güçte olduğunu ifade eden Türkmen;

"Dünyamız bilgi çağını yaşıyor. Artık devletler, milletler arasındaki yarış, bilgi ve teknoloji yarışıdır. Bu yarışta en büyük güvencemiz gençlerimizdir'' dedi.

Başkan Türkmen konuşmasını şöyle tamamladı:

“Yirmi birinci yüzyıla girişimizle birlikte, dünyada yeni bir düzen kurulmak üzere önemli olayların yaşanmakta olduğunu görüyoruz.


Dünyada daha önce kurulmuş olan dengeler değişmektedir. Ortadoğu ve Orta Asya’da bulunan enerji kaynakları daha da önem kazanmıştır. Bu nedenle tüm dünyanın gözü bu bölgeye çevrilmiştir.


Önce Afganistan’da daha sonra Irak’ta savaşlar yaşanmıştır. Bugünlerde, aynı bölgenin bir kısım ülkelerinde iç karışıklıklar yaşanmaktadır. Çağımıza uygun olmayan rejimlerin artık sürdürülemeyeceği bir gerçektir. Ancak, bu rejimlerden kurtulmak için aralarında çocuk ve kadınların da bulunduğu masum insanların ölmesi gerekmemektedir.”


Konuşmanın ardından, ilçe belediyesince düzenlenen Akçaabat’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 93. yıldönümü nedeniyle düzenlenen ödüllü “işgal, muhacirlik ve kurtuluş” konulu resim ve hikâye yarışmasında dereceye girenlere çeşitli ödüller verildi.






Halk oyunu ekibince horon gösterisinin sunulduğu tören, resmi geçitle sona erdi.



HABER - FOTOĞRAFLAR: www.akcaabathaber.com - 17 Şubat 2011 Perşembe

Trabzon'da 'KENDİ SALASINI' okudu


Mehmet Ali Öner; ölmeden 1 hafta önce kendi sesiyle okuyarak, banda kaydettiği salası ve ölüm ilanını, vefatının ardından görev yapmış olduğu caminin hoparlöründen yayınlattı.


Trabzon'un Tonya ilçesinde hayatını kaybeden 88 yaşındaki emekli imam Mehmet Ali Öner'in, ölmeden 1 hafta önce kendi sesiyle okuyarak banda kaydettiği salası ve ölüm ilanı, vefatının ardından cami hoparlöründen yayınlandı.


Büyükmahalle'de yaşayan emekli imam Mehmet Ali Öner, Siroz hastalığına yakalandı. Öner bunun üzerine kendi sesiyle salasını ve ölüm ilanını bir banda kaydetti, bandı da ölümünün ardından emekli olduğu Tamaslı Cami'nin hoparlöründen okunmasını vasiyet ederek çocuklarına verdi. İmamın hayatını kaybetmesinin ardından çocukları bant kaydını cami hoparlörlerinden mahalle sakinlerine duyurdu.


Kalkuzoğlu Mehmet Ali Hoca olarak bilinen imam Öner, kasette sala okumasının ardından,

"Bu bir ölüm ilanıdır. Ben Tonya'nın Büyükmahallesi'nden Kalkuzoğlu Mehmet Ali Hoca. Şu anda fani hayatım sona ermiştir. Yüce yaratanın bol rahmetine kavuşmuş bulunuyorum. Varislerim oğullarım; Kemal Öner, Adnan Öner, Minür Öner. Yeğenlerim Ahmet Öner, Mustafa Öner ve oğulları" dedi.


Öner'in 46 yaşındaki oğlu Adnan Öner, babasının köyde çok sevildiğini ve sayıldığını belirterek,


"Bizi bir araya topladı, ölmeden önce vasiyet etti. 'Kaseti ben öldüğümde emekli olduğum camiden anons yaptırın' dedi. Biz de babamın son isteğini yerine getirerek, kaseti cami hoparlöründen duyurduk. Duyanlar çok şaşırdı. Allah rahmet eylesin, babam çok derin bir adamdı" dedi.


Öner, babasının vefatı sonrasında Büyükmahalle Camii'nde kılınan cenaze namazının ardından 1996 yılında kendi gibi Siroz hastalığından yaşamını yitiren eşi 65 yaşındaki Fatma Öner'in yanına defnedildiğini belirtti.


www.haber61.net - 17 Şubat 2011

“31. ULUSLARARASI TRABZON YARI MARATONU” ve "16. HALK KOŞUSU" 20 ŞUBAT PAZAR GÜNÜ

Kaynak: www.karadenizgazete.com.tr

Trabzon Belediyesi ile Trabzon Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü'nün ortaklaşa organize ettikleri "31. Uluslararası Trabzon Yarı Maratonu" ile "16. Halk Koşusu" 20 Şubat 2010 Pazar günü koşulacak.


Şimdiye kadar 272 yerli ve yabancı sporcu kayıt yaptırdığı maraton için rekor sayıya ulaşılmış oldu. Kayıtların sona ereceği Cumartesi günü saat 17.00’a kadar sporcu sayısını daha da artacağı tahmin ediliyor. Geçen yıl uluslararası Trabzon Yarı Maratonuna 236 yeri ve yabancı sporcu katılmıştı.


Pazar günü yapılacak olan, 21 kilometre uzunluğundaki yarı maratona 2 Bulgar, 2 Moldova, 6 Kenya, 2 ABD, 4 Gürcistan, 1 Almanya ve 1 KKTC yabancı sporcu kayıt yaptırdı. Kayıt yaptıran 18 yabancı sporcudan 12’si erkek, 6’sı bayan oldu. 16. Halk koşusuna ise 300 sporcunun katılması bekleniyor. Halk koşusu ve maraton için kayıt yaptıracak sporular Trabzon Belediyesi’ne ait Cemal Kamacı Spor Merkezi’ne 19 Şubat Cumartesi günü saat 17.00’a kadar başvurularını yapabilecekler.


Trabzon Belediye Başkanı Dr. Orhan Fevzi Gümrükçüoğlu düzenlediği basın toplantısıyla, Trabzon'un düşman işgalinden kurtuluşu etkinlikleri kapsamında yapılan "Uluslararası Trabzon Yarı Maratonu" ve "Halk Koşusu" hakkında bilgi verdi. Belediye toplantı salonunda yapılan basın toplantısına İl Gençlik Spor İl Müdür Vekili Fatih Mehmet Akıntürk, Belediye Başkan Yardımcıları Ergin Aydın, O. Gökhan Bali, Hüseyin Turan ve Cengiz Çolak ve Osman Necip Sevinç katıldı.


Başkan Gümrükçüoğlu, her yıl yapılan Uluslararası Trabzon Yarı Maratonu'nun 2011 Avrupa Gençlik Olimpiyatları'na hazırlanan Trabzon'un tanıtımına önemli katkılar sağlayacağına inandığını belirterek,


"Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü ile ortaklaşa yaptığımız Uluslararası Trabzon Yarı Maratonu'nun 31.'si 20 Şubat Pazar günü koşulacak. Maraton için şimdiye kadar 272yerli ve yabancı sporcu kayıt yaptırdı. Kayıtlar Cumartesi günü saat 17.00'a kadar devam edecek. Şu ana kadar yapılan kayıtlara bakılırsa Trabzon yarı maratonu rekor bir katılımla koşulacak. Kayıt süresi sona erene kadar bu sayının daha da artacağına inanıyorum. Trabzon yarı maratonuna katkı sağlayan kurum ve kuruluşlara teşekkür ediyorum" dedi.


31. Uluslararası Trabzon Yarı Maratonu koşusu Pazar günü saat 09.30'da sahil Emperyal üst geçidi altından başlayacak. Yıldızlı mevkiinden dönecek sporcular belediye önünde yarışı tamamlayacak. Yarışmada 18-39 yaş bay bayan sporculardan dereceye girenlerden birinciye 3000, ikinciye 2000, üçüncüye 1000, dördüncüye 500, beşinciye 300, altıncıya ise 200 ve 7, 8, 9 ve 10. olan sporculara ise 100’er dolar ödül verilecek.


Maratona katılan veteran bay- bayan sporculara ise 11 kategoride para ödülü verilecek. Buna göre birinciye 200, ikinciye 175 ve üçüncü olan sporculara 150 TL para ödülü verilecek.


Pazar günü 09.00'da Sahil İkram Sofrası karşısından başlayacak halk koşusunda dereceye giren bay-bayan sporculardan birinciye 300, ikinciye 250, üçüncüye 200, dördüncüye 150, beşinciye ise 100 TL para ödülü verilecek.


www.karadenizgazete.com.tr - 17 Şubat 2011 Perşembe

16 Şubat 2011 Çarşamba

AKÇAABAT BELEDİYESİ’NDEN 14. KARMA RESİM SERGİSİ: 17 ŞUBAT’TA


Akçaabat Belediyesi; 17 Şubat 2011 Perşembe Kurtuluş Günü Akçaabat 'Erol Günaydın Sanat Merkezi’nde, büyük bir sanat organizasyonuna daha imza atıyor.


Akçaabat Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü, Kültür Araştırma Kurulu ve Akçaabatlı Resim Öğretmenleri tarafından planlanan ve İlçenin düşman işgalinden kurtuluşunun 93. yılı kutlamaları çerçevesinde; 17 Şubat’ta açılmasına karar verilen serginin hazırlıkları tamamlandı.


Akçaabat ‘Erol Günaydın Sanat Merkezi’nde düzenlenen sergiye Türkiye’nin sayılı sanatçıları katılıyor. Ali Candaş (Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi), Mustafa Salim Aktuğ (Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi), Basri Erdem (İstanbul Işık Üniversitesi Dekanı), Hakan Esmer (Anadolu Üniversitesi Öğretim Üyesi), Mehmet Ali Doğan, Sezai Kara, Adil Ocak, Gülay Yüksel, Aynur Ocak, Aslı Özen, Durmuş Ali Akça, Yusuf Katipoğlu gibi önemli sanatçıların resimleri sergide yer alacak. Sanatçılar Trabzon‘da ilk defa bir sergiye katılıyorlar.


Ayrıca bu sergide, Akçaabat Fatih Eğitim Fakültesi ve Akçaabat Güzel Sanatlar Fakültesi öğretim üyeleri ile Akçaabat’ta görev yapan öğretmenler ve Trabzon’dan gelen sanatçılar da yer alacak.

Toplam 51 Sanatçının katıldığı çok kapsamlı bir sergi olacak. Ayrıca sergiye katılan eserlerden oluşan bir katalog da basılacak.


Konu hakkında Belediye Başkanı Şefik Türkmen:

”Bu organizasyonla şehirde önemli bir kültür sanat etkinliğine imza atılacaktır. Bu anlamlı etkinliğin yapılmasında, varlıklarıyla her zaman gurur duyduğumuz sanatçı dostlarımız başta olmak üzere emeği geçen herkese teşekkür ediyorum” dedi.


SERGİYE KATILACAK SANATÇILAR:


Aşan CORA, Derya ÖZEN, Durmuş Ali AKÇA, Sezai KARA, Osman Zeki DEMİRKALE, Adil OCAK, Kasım ÇUBUKÇU, Aynur ÇOLAK, Ercan AYÇİÇEK, Mustafa Salim AKTUĞ, Aslı ÖZEN, Mehmet Ali DOĞAN, Mehmet Hacı FETTAHOĞLU, Sezgin YÜKSEL, Ceyhan MURATHANOĞLU, Mustafa Hikmet MALKOÇ, Abdurrahman MISIR, Ali CANDAŞ, Ali Haydar ÖZKAN, Nuray ATMACA, Mustafa IŞIK, Evrensel BAŞ, Mansur Caferov ABBASALİHOĞLU, Gülay YÜKSEL, Abit GÜNER, M.Selçuk DUMANOĞLU, Suat KURTULDU, Mümin CANDAN, Şakir ŞEYİHOĞLU, Kenan DEMİR, Necati Seydi FERAHOĞLU, Kadir ŞİŞGİNOĞLU, Abdullah AYAYDIN, Yasemin KALYONCU, Şuayıp ŞEYİHOĞLU, Okan KÖLEMEN, Hakan ESMER, Arif ALESKEROV, Meher BAYRAMOĞLU, Mustafa BEŞGEN, Leyla Afacan KODAMAN, Seda LİMAN, Yusuf KATİPOĞLU, Raif KALYONCU, Güler GENÇ EROL, Selmanur Menşure AKTAŞ, Haydar DURMUŞ, Ekrem KUTLU, Hülya Atalay SAĞLAM, Basri ERDEM, Serhan USLUOĞLU.

SERGİ 25 ŞUBAT'A KADAR AÇIK KALACAK 


14. Karma Resim Sergisi, 17-25 Şubat 2011 tarihleri arasında Akçaabat Erol Günaydın Sanat Merkezi’nde açık kalacak ve mesai bitiminde sona erecek.


KAYNAK: www.akcaabat.bel.tr

NİGAR ÜÇÜNCÜ, BUGÜN DUALARLA DEFNEDİLDİ


Nigar Üçüncü(88), bugün (16.02.2011 Çarşamba) yoğun kar altında dualarla toprağa verildi.



Akçaabat Doğanköy Beldesi halkından olup uzun zaman önce Trabzon Merkez Toklu Mahallesi Kur'an Kursu Mevkii'nde ikamet eden ve dün vefat eden merhum Kazım Üçüncü’nün (Kazım Çavuş) kardeşi, Merhum Osman Üçüncü’nün eşi ve Trabzon Sanayi ve Ticaret Müdürlüğünde çalışan Ali Üçüncü'nün annesi Nigar Üçüncü’nün(88) cenazesi; bugün (16.02.2011) öğle namazını müteakip Trabzon Nurdoğdu(Kur’an Kursu) Camii’nde kılınan cenaze namazından sonra cenaze; Trabzon’dan Akçaabat Doğanköy Beldesine getirilerek, Trabzon’daki cenaze namazına katılamayanlar tarafından Halilulrahman Camii’nde kılınan 2. cenaze namazının ardından Aykut Beldesindeki Fermanlı Mezarlığında yoğun kar yağışı altında belde halkının da katılımı ile dualarla defnedildi.



Merhume, uzun süredir muzdarip olduğu şeker ve yüksek tansiyon rahatsızlığı nedeniyle yatalak durumda idi. Bundan 13 gün önce kaldırıldığı Fatih Devlet Hastanesi Yoğun Bakım Servisinde tedavi görmekte iken dün (15.02.2011 Salı Günü) Saat 12.15'de Trabzon Fatih Devlet Hastanesi’nde vefat etmişti.



Merhume Nigar Üçüncü(88); Sanayi ve Ticaret Müdürlüğünde çalışan Ali Üçüncü, Gölcük E.M. Lisesinde öğretmen Temel Üçüncü, KTÜ’de güvenlik görevlisi Salih Üçüncü, İlaç mümessili Şenol Üçüncü ve Hangar Ayakkabı Mağazası Müdürü Mustafa Üçüncü’nün annesidir.



Merhume Nigar ÜÇÜNCÜ Teyze'ye Allah'tan Rahmet, Eş, Dost, Akraba ve Yakınlarına Sabırlar Dileriz.


YAMAÇ PARAŞÜTÜ SERTİFİKALARI VERİLDİ


86. Kuruluş Yıldönümünde THK Yamaç Paraşütü kursuna katılıp, kursu başarıyla tamamlayanlara sertifikaları Trabzon Vali Vekili Aziz Mercan tarafından verildi.


Trabzon Vali Vekili Aziz Mercan, Türk Hava Kurumunun 86. kuruluş yıldönümü münasebetiyle THK Trabzon Şube Başkanı Yunus Ofluoğlu ve beraberindekileri kabul etti.


Türk Hava Kurumunun 86. kuruluş yıldönümünü kutlayan Vali Vekili Mercan;


“Türk Hava Kurumu bize devletimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün önemli miraslarından bir tanesidir. Ulu Önder’in ‘İstikbal göklerdedir’ ülküsüyle bizlere yol gösterdiği istikameti Türk Hava Kurumu bu zamana kadar başarıyla yerine getirmiştir. Kendilerine teşekkürlerimizi sunuyoruz. Yapacağı her türlü çalışmalarda yardımcıları olacağımızı ifade ediyorum” dedi.


Türk Hava Kurumunun kurulduğu günden bugüne kadar ülkemizin havacılık faaliyetlerine önemli katkıları olduğunu dile getiren Vali Vekili Mercan;


“Türk Hava Kurumunun açmış olduğu bu yolda başka bir kurumun bu boşluğu dolduramamış olması THK’nın bu işi ne kadar iyi yerine getirdiğine işaret etmektedir. Tabi bu konuda Türk Hava Kurumunun bu çalışmalarına diğer kuruluşlarımızın da katkılarını beklemekteyiz” dedi.


Türk Hava Kurumunun faaliyetlerinden bahseden Başkan Ofluoğlu ise, Türk Hava Kurumunun havacılıkta önde olduğunu ve Dünya da alt yapısı bu kadar güçlü başka bir kuruluş olmadığını söyledi.


Konuşmaların ardından Türk Hava Kurumunun faaliyetleri içerisinde yer alan yamaç paraşütü kursuna katılıp, kursu başarıyla tamamlayanlara sertifikaları verildi. (V.B – 16.02.2011)